yirmi üç

1.8K 140 110
                                    

"Nasıl utanmadan ilerleyebiliyor?"

"Kesinlikle başkalarına da böyle yaptı."

"Aslında güzel kız, ben de denemek isterim."

"O vücudun neden böyle olduğunu anlaşıldı."

"Bir ara ona soracağım."

Bunlar gibi bir sürü cümle duyuyordum okulda yürürken. Zaten uykusuzluktan geberiyordum, her yerim titriyor, derse dalıyor ve öğretmenin dediklerini kaçırıyor, üşüyordum. Diğerlerinin bana sordukları soruları derin derin düşünüyor, cevap vermem uzun zaman alıyordu.

JaeYeun'a da anlatmıştım olayı. Tabii ki de açmamıştımmama istemeden ayrıldığımı biliyorlardı. Jimin'i kullanmadığımı da elbette.

Dak Ho ise gürültülü bir tartışmaya girmiş ve sonunda barışarak çıkmıştık. Bunları bana üzüldüğü için yaptığını söylemişti. Hazır Jimin onunla konuşmak istediğinden de bildiklerini anlatmıştı.

Yine de pek güvenemediğim için ikisine de söz verdirtmiştim. Başka birini bildiklerinden hiç birini anlatmayacaklardı. Ne olursa olsun. En kötü durumda olsam bile kimseye hiçbir şey söylemeyeceklerdi. Sözlerinde ne kadar dururlardı bilmiyordum ama durmalarını umuyordum.

"HyeRim!"

Koridorda bana seslenen tanıdık sese döndüm. JaeYeun elinde birkaç kesilmiş kağıt ile bana doğru koşuyordu. Okulda benimle konuşan iki kişi vardı zaten; biri JaeYeun diğeri de Dak Ho'ydu. Okulun geri kalanı benim adımı tamamen bir sürtük olarak oturtmuş, buna inanmış ve bunun hakkında konuşmaya başlamıştı.Her şey daha ne kadar kötü olabilirdi, bilmiyordum?

Yanımda geldiğinde elini omzuma koyarak beni durdurdu ve kendisi de soluklandı. "İki gün sonra gezi var. Geliyorsun. Katılmak zorundasın," dedi ve imzalanması gereken kağıdı bana uzattı. "Ne gezisi? Neden katılmak zorundayım ki?"

"Seul taraflarında kampa gideceğiz, yani bir otelde kalacağız. İki gecelik bir gezi. Öğrenciler kafalarını dağıtsınlar diye yapmışlar," dediğinde bana uzattığı kağıda baktım. "Adını çoktan yazdırdım bile! Sınırlı kişi götürüyorlar."

Kağıdın üstünde ücretin yirmi beş dolar olduğunu görünce içime açıkça bir su serpilmişti. Faturalar ve yemek masrafları dışında fazla bir şeye para vermemeye, kenarda biriktirmeye çalışıyordum çünkü. Bu büyük bir masraf değildi. Dışarıda restoranda yediğim bir porsiyon yemeğin fiyatına eşitti.

"Neden bu kadar ucuz?"

"Öğretmenler elele vermiş ve o kadar da çok kişi götürmeyeceklermiş. Maksimum bir otobüsmüş. Fırsatı kaçırmadım, Dak Ho'yu da yazdırdım," dediğinde yüzüme hafif bir gülümseme yerleştirdim. "Ah, öyle mi?" dedim kağıda bakarken. İki geceyi otelde geçirecektik, onun için ucuzdu. Tabii ne kadar kaliteli bir yer olduğu tartışılırdı.

"Geliyorsun. Gelmemezlik edemezsin. Adını yazdırdım!"

"Yine de Seul tarafı," dedim ona endişeyle bakarak. Incheon Seul'e çok yakındı. Eğer Jimin'in arkadaşları giderse büyük ihtimalle Jimin onları görmeye gelirdi oraya. Onun beni görmesini sitemiyordum, ben her ne kadar onu görmek için can atsam da.

"Bak HyeRim. Onu düşünme. Kötü durumdasın, uyuyamıyorsun bile. Biraz rahatlarsın. Ortam değişikliği olur, birlikte vakit geçiririz," dediğinde deiklerinde ne kadar haklı olduğunu anlamamla başımı salladım. Bu gezi bana iyi gelecekti. Uykusuzluğumu üstümden atabilirdim belki. Jimin'i de görebilirdim, uzaktan da olsa. Jimin'in arkadaşları gitmeyecek de olabilirdi, şimdi onu düşünmemeliydim.

paperplane || park jiminWhere stories live. Discover now