yetmiş altı

297 26 11
                                    

Jimin'i sabah, okula gitmeden önce uçağa bindirmiştik. İndiği gibi havalimanının orada JungKook da olacaktı, böylece Jimin eve giderken ve gittiği ilk zamanlarda yalnız olmayacaktı. Her açıdan Busan'a bastığı ilk anda yalnız olmasını istemiyordum. Kafasının az da olsa negatif düşünmesini istemiyordum. Yanında JungKook'un ya da arkadaşlarının bulunmasının onu iyi hissettireceğini biliyordum. Bu yüzden üstüne bir de ben JungKook'u arayıp, yapabilirse diğer arkadaşlarını da toparlayıp gelmesini söylemiştim. Jimin'in gerçekten ihtiyacı olan şey destekti çünkü. Bunu da yıllarını beraber geçirdiği arkadaşlarının çok iyi yapacağına inanıyordum.

Keşke Jimin'i çok daha önceden tanısaydım diye içimden geçirmeye engel olamıyordum konu arkadaşlarına geldiğinde. Jimin'in benden önce de çok güzel bir hayatı vardı. Bu hayatta geziyor, tozuyor, eğleniyor, arkadaşları ile canlı bir gençlik yaşıyordu. Benden önce sadece onu tanımak, gözlemlemek, etkisizce uzaktan izlemek isterdim. Benden önce, bir başkasına romantik duygular beslemeyen Park Jimin'in, henüz değişmemiş olan Park Jimin'i öyle görmek isterdim. Çünkü Jimin benimle tanıştıktan sonra bana 'ben çok değiştim' diyebiliyordu. Ben sadece henüz değişmemiş Park Jimin'i merak ediyordum. p.j.m'i değil, Park Jimin'i merak ediyordum.

Ne yazık ki buna şahit olamazdım, zamanı geriye sarıp Jimin'in gerçekten de benden önce nasıl yaşadığını, nasıl bir insan olduğunu, geçirdiği güzel ve kötü zamanları uzaktan izleyemezdim. Ama hazır benden ve diğer kötü etkenlerden uzaklaşmışken onun Busan'da eskisi gibi neşeli ve arkadaşlarıyla zaman geçirmesine neden olabilirdim. Elimden gelen buydu, bunu yapabiliyordum ve elimden geldiğince de bunun bu şekilde ilerlemesine yardımcı olacaktım.

Keşke ben de Busan'da olabilseydim diye birkaç milyon kere geçirmiştim içimden. Ya da keşke ikimiz de Incheon sokaklarına en başında hiç savrulmasaydık diye de içimden geçmişti bu düşünceler. Ama ne yazık ki içimden geçirmem bunların hiçbirini geriye sarmıyordu ya da çözüm olmuyordu. Biz gerçekten de boktan bir durumun içindeydik ve ikimizden biri durum hiç de boktan değilmiş gibi davranmalıydı. Böyle davranan bendim, böylece akli dengemizi korumaya çalışıyorduk işte.

Jimin orada kendini başına gelebileceklerden korurken ben burada ilişkimizin ve geleceğimizin alabileceği darbeleri savuracaktım.. Jimin'in annesi elbette ki okula gelecekti. Elbette o müdür yardımcısının odasına beni çağıracak, bana bağıracak, çağıracak, oğlunun nerede olduğunu sorup benden cevap almaya çalışacaktı. Cevaplar bende olsa da ona hiçbirini vermeyecektim. Ne ile tehdit ettiğinin artık hiçbir önemi de yoktu. Bu zamana kadar oynayabileceği en güçlü kozu çoktan oynamıştı, en büyük tehdidi yurtdışına çıkmak ve Jimin'i de yanına almaktı ancak Jimin'e ulaşamadığı süreç içerisinde bunu nasıl yapacaktı ki? Artık yapamazdı, artık elinde işe yarar bir tehdidi kalmamıştı. Bundan daha kötüsünün olamayacağını bildiğim için içim rahattı. Jimin de, ilişkimiz de sonunda güvendeydi. Artık bir şeylerden korkuyla değil, kendimize olan güvenimizle geçirecektik günlerimizi. Sadece bu biraz boğucu ve çalkantılı günleri sağlıklıca geçirmemiz gerekiyordu o kadar.

jiminie<3: ne yaptın hyem
dersler nasıl, odaklanabiliyor musun
rahatsız eden falan var mı bakayım

hye: yok yok bebeğim yeterince sakin ortam
her zamankinden daha da sakin üstelik
dersler de ne bileyim
her zamankinden daha da sıkıcı?

jiminie<3: umarım bu fırtına öncesi sessizlik değildir?

hye: bilmiyorum ama bence değildir
kim bulaşacak bana ya
ikiye katlarım
bir tekme atarım
oldu bitti gitti

jiminie<3: kimin sevgilisi be
işte bu
devam et hyerim-sshi

hye: tüm azmimle devam edeceğim park jimin-sshi
senin uçuş nasıl gidiyor peki
çok kalmamış olması lazım

paperplane || park jiminWhere stories live. Discover now