otuz dört

822 99 82
                                    

"Sana söyledim öyle olmadığını," dedim ona rahat bakışlar atarak. "Ben gördüğüme inanırım," dedi o da en az benim kadar kendine güvenerek. Diyecekleri altında ezilecek gibi hissediyordum. Ne görmesi?

Öğretmenin içeri girmesiyle ikimiz birbirimize son bir sert bakış atmış ve derse dönmüştük. Odaklanmak tabii ki de zorlaşmıştı. Ne görmüş olabilirdi ki? Belki de Jimin'le beni görmüştü tribünde otururken. O zaman iş biraz riske giriyordu.

Dediklerini reddetmekle kabul etmek arasında gidip geliyordum. Kabul edersem daha ilk günden yalan söylediğimiz ortaya çıkar ve yeni edineceğim arkadaşlarımla aram kötüleşirdi. Zaten yeniler, daha bağ bile kurmadık, yıkılsa ne olur ki, diye düşünmüştüm aslında. Yalan söylemiştik çünkü kendimizce sebeplerimiz vardı. Hem ilişki bizim ikimizin ilişkisi, kimi ilgilendirir ki? Saklı tutmak da, açık tutmak da bizim kararımız değil mi? Öyle.

(...)

Ders bitmişti ve HanGyeol'ün çenesini kapalı tutması için kendi kendime dua ediyordum. Defterimi kapattım ve yüzüme gelen bir tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırdım.

"HyeRim'den hoşlanıyor musun sen?"

Ee, sıçacağım ama.

JungByeol anladığım kadarıyla çok meraklı biriydi ve bunu daha şimdiden, benim ilişkilerime karışarak yapıyordu. Çenesini kapalı tutamaz mıydı?

"Efendim?" Dedi Jimin ona karşı soğuk bir bakış atsrak. Bunu sorarken de tek kaşını kaldırmış, ne dediğine dikkat et, diyordu gözleriyle. HanGyeol tek bir laf bile etmeden sınıftan çıkıp gittiğinde içime öyle bir su serpilmişti ki anlatamam.

"Terasa çıkmadın sen bugün değil mi?" Dedi Jimin gözlerimizi birleştirerek. Bakışlarını yumuşatmama konusunda özenliydi.

Başımı sağa sola sallayarak çıkmadığımı ifade ettiğimde kafasını kapıya doğru eğdi. "Gel, giselim bir gör orayı," demesiyle onu onayladım ve birlikte sınıftan çıktık.

"Bunlar ne diyor böyle?" Dedi çıkar çıkmaz. Sesini ne olursa olsun kısık tutmaya, bakışlarını da benden uzakta tutmaya çalışıyordu. "Sen sınıftan çıkınca senin benden hoşlandığını söylediler," dememle Jimin sırıttı. "Desene çok belli ediyorum," dedi kısık sesle. Kıkırdadım ve diyeceklerime devam ettim. "Sonrasında o sınıfa gelip çıktığımızı söyledi. Gördüklerine inanırmış falan," dememle Jimin başını bana çevirdi.

"Ne görmesi?"

"Bir şey görmedi bence. Orada biri olsa fark ederdik," dedim ona karşı açıkça. Bizden başkası yoktu ve biri gelseydi kesinlikle fark ederdik. Dikkatimizi kesinlikle çekerdi, gözden kaçırmamız düşük bir ihtimaldi. "Sonra hoca girdi ve konuşmayı kestik. JungByeol aklındaki soru işaretlerini gidermek için can atıyormuş meğer," dedim ve kollarımı göğsümün altında birleştirdim. Uzun saçlarım omuzlarımdan sarkarken adımlarımda bir kararlılık hissediyordum. Kesinlikle koridorda Jimin'le birlikte bu şekilde rahat rahat yürümek beni iyi ve güçlü hissettiriyordu. Eksiklerimi Jimin'in tamamladığında öyle emindim ki. Onu kaybetmek hayatımın sonu gibi bir şey olurdu herhalde, diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum.

"Biz yine de devam edelim," dedi Jimin benim hareketimi onaylayarak. "Bence de," dedim ilişkimizi gizli tutmak konusunda olan düşüncesine karşılık olarak. "Kimsenin bilmesine gerek yok," dememle Jimin başını sallayarak beni onayladı. "Bilsinler isterim de o riski göze alamam," dedi biraz daha açarak. "Sen de korkuyorsun değil mi? Azıcık falan," dedim açık konuşarak. "Tabii ki," dedi Jimin.

Merdivenleri çıkıp da geldiğimiz kapıyı ittirdiğimizde karşıma çıkan yer beklediğimden kesinlikle daha güzeldi. Terasta banklar vardı, eski okulda da vardı ama burası biraz daha süslüydü. Büyük saksıların içinde ağaçlar, hatta minik ışıklandırmalar vardı. Bir tane de atıştırmalık, içecek otomatı görmemle buranın gerçekten çok güzel bir yer olduğunu anlamıştım. 

paperplane || park jiminWhere stories live. Discover now