on iki

2.3K 200 38
                                    

Gelecek sushileri beklerken ikimiz de telefonlara bakmaktan kaçınıyor, daha çok birbirimize odaklanmaya çalışıyorduk. Sessizlik artık gerginlik verici bir duruma ulaştığında bir konu açmam gerektiğini düşündüm.

"Benden nasıl hoşlanmaya başladın?"

Jimin sanki bu soruyu bekliyormuş gibi sırtını dikleştirdi, arkasına yaslandı ve bacak bacak üstüne attı. Dirseklerimi masaya koydum ve yüzümü de avuçlarıma yerleştirerek ona bakmaya başladım. Çok merak ediyordum benden nasıl hoşlanmaya başladığını.

"Uzun hikaye," dediğinde dudaklarımı bana fark etmez, dercesine büzdüm ve ardından tekrar normal ifademe büründüm.

"Okuldaydık yine. Normalden farklı olarak bir zaman daha beden dersine inmiştik sizin saatinizde. Bu sefer sen yine kenarda oturuyordun. Sadece duruşun bile hoşuma gitmişti aslında. Sonra..." dedi ve duraksayıp kendi kendine sırıtmaya başladı. Ne hatırlamıştı da böyle gülüyordu?

"...sen etrafına bakıyordun ve gözlerimiz buluştu. Tam o an," dedi ve bana baktı. "...komik gelebilir sana ama tam o an böyle nefesim sıkıştı," derken elini göğsüne götürüyordu.

"Komik değil, geçen gün seninle koridorda gözlerimiz buluştuğunda da aynısı olmuştu. Hatta merdivende durup sakinleşmeye çalıştım."

Dediğim şeye gülmeye başlamış ve bunun kader olduğunu iddia etmeye başlamıştı bile. Belki de haklıydı.

Jimin anlatmaya devam etti, biraz daha günümüze doğru yaklaşıyordu hikaye.

"Sonra tamamen şans eseri senin oturduğun yeri öğrendim. Geçen haftalarda da bizimkilerle o binada takılıyorduk, oradan senin geçtiğini fark ettim. Ondan sonra bizimkileri oradan kovaladım ve ikimiz için bir ortam oluşturdum."

"Tam olarak ne zamandır?"

"Dört ya da altı ay arası," dediğinde gülümsedim. "Yani o kadar insan arasından bana nasıl denk geldin bilmiyorum ama itiraz etmeyeceğim, bu hoşuma gidiyor," dememle elini uzattı.

"Açıkçası zordu biliyor musun? Beni hiç fark etmiyordun. Kaç kez sınıfınızın önüne geldim, kaç kez senin dibinden geçtim, kaç kez seninle aynı ortamda bulundum ama sen hiç beni fark etmedin. Promise o zamanın şarkısı işte."

"Bilmem, hiç aklımın ucundan geçmedi ki senin benden hoşlanabileceğin. Bizim sınıftakilerden birini kesiyorsunuz sanmıştım bir seferinde, hatırlıyorum o günü," dedim kıkırdayarak. O gün gerçekten de çok uğraşmıştı eğer onun gözünden düşünürsem. Yemekhanede tam karşıma oturmuştu, sınıfımın kapısının önünde sohbet etmişlerdi, içeri bakıp duruyorlardı, çok hareketliydi o zamanlar sanırım.

"Sen hiç birinden hoşlanmadın mı o zamanlarda?"

"Psikolojimi rayına oturtmakla meşguldüm dersem yalan olmaz," dedim asık bir suratla. "Hayatını yalnız geçirmek insanı mahvediyor bazen, bilirsin ya. Evde kimse yok, sana merhaba diyen kimse yok... Anca marketteki kasiyerler..."

Jimin başını anlıyorum dercesine salladı. Ardından benim gibi yapıp dirseklerini masaya, yüzünü de avuçlarına yerleştirdi. Aramızdaki tek şey masaydı.

Birbirimizin gözleri içine bakarken konuşma ihtiyacı duymuyorduk. Gün içinde aklımdan geçen çoğu şeyi aniden unutmuştum ve hiçbir şey düşünemiyordum. Sadece onun gözlerine derin derin bakabiliyor ve hissettiklerimi unutmamak üzere hafızama kaydetmeye çalışıyordum.

Hayatımda bir daha Jimin gibi biriyle karşılaşır mıydım, bilmiyordum ve bunları düşünmek için daha çok gençtim. Yine de insan hayatında Jimin gibi birine sadece bir defa denk gelirdi, diye düşünmeden edemiyordum.

paperplane || park jiminWhere stories live. Discover now