yetmiş bir

301 44 145
                                    

"Aslında-"

"Bugün matematik. Gelmek zorundasın. Atlayamazsın. Çuvallarsın bak."

AeRi benim bahanelerimden birini bile duymak istemediğini belli eden bir tavırla konuştuğunda nefesimle yanaklarımı şişirdim. İyi de gitmek istemiyordum ki. Jimin'in anlatacağı o derse gitmek istemiyordum. Ona yakın olmak istemiyordum.

"Harika o zaman," dedi Jimin gülerek. Herkese bakıyor ve çoğumuza uyacak bir zaman dilimi ayarlamaya çalışıyordu. "...iki saat sonra, buluşalım. Konum atarım gruba. Yedi buçuk bakın. Geciken olursa almam derse."

Muhteşem. Gecikmem yeterli.

Ben derse gitmemek için bahaneler düşünüp işaret parmağımla yerde çemberler çizerken bazılarımızın ayaklanmasına eş zamanlı olarak üstünde okul forması olan bir kız içeri girmişti. Kimse bunu beklemediği için bir yandan herkesin gözü kızdayken, SangHoon'un gözleri bendeydi. O zaman anlamıştım bu kızın Jimin'in yeni sevgilisi olduğunu. Yerde yuvarlaklar çizen parmağım avucuma doğru katlanmış ve elimin yumruk şekline gelmesine sebep olmuştu. Derin bir soluk alarak kendimi sakinleştirdim.

Görmek istediğin buydu, HyeRim, oturup ağlayamazsın.

Bir süreliğine maske takabilecek gibi hissettiğimde diğer herkes gibi kıza çevirdim bakışlarımı. Siyah, omzunun hemen üstünde biten saçları vardı. Çok hafif de bir makyajı. Kızın günahını alacak değildim, güzeldi ve çok da yakışıyorlardı. Tek ihtiyacım olan Jimin'in mutluluğunu görmekti. Kendi gözlerimle Jimin'in gerçekten mutlulukla güldüğünü gördüğüm an her şeyi noktalamaya hazırdım. Tüm umutlarımı ve duygularımı ittirmeye, annemin mutluluğu ve huzuruna odaklanmaya hazırdım.

Kız Jimin'e yüzünde tatlı bir sırıtışla yaklaştığı sırada Jimin bunu bekler gibi kolunu hafifçe kaldırmış ve onu kolu altına almıştı. Kız gülümseyip de Jimin'in elini tuttuğunda, Jimin herkesi uyarmaya devam ediyordu.

"Deftersiz sakın gelmeyin," dediği sırada herkes o bunu bilmem kaçıncı kez söylediği için gülerken, onlara bakmamak için kendini zorlayan ben, SangHoon ile bakışlarımızı birleştirmiştim.

"Bahsettiğin ders grubu işi mi?" Demişti Jimin'e. Kızın sesini işitmemle istemsizce başımı kaldırıp bakmıştım. Jimin'e çevirdiği başı sayesinde yüzleri dipdibeydi. Jimin başını hafifçe salladığı sırada her an sürtebilecek dudakları ile telaşlandığım için tırnaklarımı etime bastırıyordum. Gergindim. Onların aradındaki tansiyonu o ikiliden çok ben hissediyordum adeta.

Kızın yüzündeki gülüşü biliyordum. Ben bu mutluluğu biliyorum... Tadını çıkar. Kaybedebiliyorsun çünkü. Kaybedeceksin diyemem ama hazır elindeyken, buna tutun. Her saniyesinin tadını çıkar.

Saniyelerin aklıma gelmesiyle burukça gülümsedim. Bir zamanlar Jimin gerçekten de bizim konuştuğumuz saniyeleri sayıyordu. Gerçekten bu yaşanmıştı. Şimdi ise hemen kolunun arasındaki kızın gözlerine bakıyor ve bir kıvılcım hissediyordu. Saniyeler gerçekten de akıp gitmişti.

Bir zamanlar bize can veren ve büyük gelen şeyler öyle kolayca yok oluyordu ki, sindirmek zor olduğu kadar unutmak zordu.

"Ben de geleceğim, benim de matematiğim kötü," demişti kız elini Jimin'in omzuns götürürken. Jimin kıza bakarak olumlu bir mırıltı çıkarmış ve gülümsemişti. "Hm... Gel tabii," dedikten sonra benimle dalga geçercesine kızla alınlarını birleştirmişti. Daha fazla bakamayacağımı hissettiğim sırada elimi saçlarıma götürecektim ki elimin üstündeki bandajın rengi dikkatimi çekmişti. Benim gibi SangHoon'un da dikkstini çekmiş olacak ki hemen arkamda bitmiş ve elimi tutup bandaja bakmıştı. Artık bandajın da tutamadığı kan, hafifçe sızmaya başladığında SangHoon telşla kalkmam için beni çekiştirdi. Herkes kendi halinde keyifli keyifli sohbet ederken bizim ani hareketlerimiz kalabalığın dikkatini çekmişti. Bu yüzden ben sakin davranmaya çalışıyordum.

paperplane || park jiminWhere stories live. Discover now