elli sekiz

594 61 39
                                    

 O kadar yoğun ses ve karmaşadan sonra elimde hissettiğim sıcaklık ile birlikte sıkı sıkıya kapadığım gözlerimi yavaşça açtım. O kadar rahatsız ediciydi ki elimi oynatmak istemiyordum. Aynı acının daha yoğununu da bacağımda, baldırımın arkasında hissedince başımı yavaşça oraya eğdim.

 Bir tane büyük kesik vardı, bir de cam girmişti. Giren camı görebilmek midemi bulandırıp başımı döndürürken kendimi toparlayabilmek için başımı hemen zıt yöne çevirdim. Elimdeki sıvı sweatshirtümün kollarını da keni gibi kırmızıya boyamaya başladığında iğrenerek ağlamaya başladım. Çok rahatsız hissediyordum, vücuumdaki tüm bu ağırlık ve ıslaklık yetmezmiş gib bir de ağladığım için ıslanan yanaklarım beni daha da rahatsız hissettiriyordu. Ağlamam sesli hıçkırıklara dönüşürken ne olduğum yere çömelebildim, ne de bir adım atabildim. Bacağımdaki camı çıkarmadan bir bok yapabileceğimi zannetmiyordum. Her hareket ettiğimde daha çok canımı acıtacakmış gibime geliyordu ama çıkarırsam da çok fazla kanayacağını biliyordum. 

 Tam bu acı ile kıvranıp ne yapacağımı bilemezken kendi aklıma küfrettim. Hangi akılla yapmıştım bunu? Amacım neydi? Rahatlamak falansa işe yaramamış, beni daha da huzursuzlandırmıştı.

 Yerde yatan kırık ayna parçalarında dolandı gözlerim. Kendimi  görmekten rahatsız olduğum için kırmıştım aynayı, şimdi ise yerde benden onlarcası vardı. Aynayı kırınca yok olacağımı mı düşünmüştüm? Sadece kendimden çok daha fazlasını görüyordum. 

Zor olsa da, ağlayarak ve acı çekerek olsa da kendimi bir şekilde odama getirdim. Elimdeki kan, neredeyse adım attığım zeminin her yeri elimden ve bacağımdan akan kana bulanmıştı. Odamda, masamın üstünde duran telefonuma uzandım zorla. Ağlarken ve artık hıçkırmaktan nefes dahi alamazken elim onun numarasına gitti. Ben böyle bir haldeyken bana en hızlı gelebilecek kişinin evden daha yeni çıkmış olan Jimin olduğunu biliyordum.

(...)

"Vaktimi yiyorsun," dedi Jimin hemen karşımda sıkıldığını belli eden bir tavırla dikilirken. Onun bu sert duruşlarını son zamanlarda çok görüyordum. Tabii, kimse sevgilisinin yanından eski sevgilisi yüzünden ayrılmaktan hoşnut kalmazdı ve Jimin bu rahatsızlığını çok net belli ediyordu. Sert ve artık sadede gelmemi ifade eden bakışlarına karşılık benim çaresiz ifadem, ortamda gerçekten beni ezen bir hava oluşturuyordu.

Akşamın bir saati özellikle Jimin ve sevgilisinin nerede takıldığını bulmuştum. Sonra da Jimin'e mesaj atmış ve oraya yakın bir parkın adını vermiştim. Gelmeyebilirdi, ama geliyordu. Onu her seferinde böyle rahatsız etmeme rağmen numaramı da engellememişti. Oysa ki bir kere numaramı engelleyerek benden hemen kurtulabilirdi. Benden rahatsız olduğunu bir kereliğine direkt yüzüme söylese gerçekten gelip de onu rahatsız etmezdim.

 Her seferinde böyle karşı karşıya geliyorduk ve ben söylemek istediklerimi söyleyemiyordum. Oysa ki söylemek istediğim şey çok basit ve netti: onu özlüyordum. Ancak dudaklarım aralanıyor ve aslında hiç olmayan bir yalan dökülüveriyordu dudaklarımdan. İki seferdir JungKook'un ona kırıldığını sallıyordum mesela. Aslında hiç öyle bir şey yoktu. Neyse ki JungKook hemen benim bir şeyler uydurduğumu anlıyor ve duruma ayak uyduruyordu. Bir keresinde de Jimin'de kalan polaroidimi istemiştim. O ise onun artık kendinde olmadığını çünkü bir yıl önce yakıp attığını söylemişti. O anki çaresizliğimi dün gibi hatırlıyorum. 

Bu onu dördüncü kez rahatsız edişim. Dördüncü kez kız arkadaşının yanından ayırıyorum onu. Dediğim gibi, gelmeyebilir ama her seferinde gelmeyi seçiyor. Oysa ki 'hayır, gelmeyeceğim' yazabilir. Ben de tamam der ve geçiştiririm. Ne yapabilirim ki? Onu kolundan tutup zorla konuşmaya zorlayacağımı düşünmüyor herhalde?

paperplane || park jiminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin