elli iki

327 56 11
                                    

"Ne?"

"Hye, sence de abartmadın mı?" Dedi Dak Ho da Jimin'den sonra.

"Böyle istek olmaz. Değiştir şunu," dedi JaeYeun da karşı çıkarak. "Neden olmasın?" Dedim onlara bakarak. "İstediğimizi yapmak zorunda değil mi. Üstelik söz?" Dedim serçe parmağımı göstererek.

"Dediğini yapmasan da olur Jimin. Sadece cezası var," dedi Dak Ho araya girerek. Serçe parmağımı çekingence azıcık kendime çektim.

"Ne cezası? Pas geçince ceza mı var? Bilseydim ben de yapardım! Hayır, hayır pas geçmek falan yok! Bana haber vermediniz o da pas geçemez. Söz verecek. Zorunda," dedim ve bir hevesle serçe parmağımı tekrar uzattım.

"Ceza neydi?" Dedi Jimin Dak Ho'ya dönerek. "Bir shot," dedi Dak Ho.

"Sayılmaz!" Diye bağırdım Dak Ho'nun dediğine karşılık. "Bana zorundasın demiştin!"

"Sen hastasın. İçemezsin," defi JaeYeun araya karışarak. Sonra da Jimin'e döndü. "...dik Jimin! Dik!"

"Nerede bardak?" Dedi Jimin JaeYeun'a dönerek. Jaeayeum ise snaiyeler içinde doldurduğu minik soju bardağını Jimin'e uzattı.

"Adil değil! Bana başka bir ceza verebilirdiniz!" Diye söylensem de Jimin bana sertçe baktı. Gözlerimiz kesiştiğinde de söylenmeme karşılık ses verdi. Sesi sakindi ama tonu kızgındı.

"Ne istediğinin umarım farkındasındır," dediğinde baiımı salladım. "Farkındayım," diye de ekledim. "...beni unutmanı istiyorum," dedim sonunda da.

"Unutmanın yolu bu değil HyeRim," dedi Jimin. Sonrasında da elindeki minik bardağı dikti. Yuttuğu içecek ile yüzünü çok hafif buruştururken ben yine de pes etmeden serçe parmağımı uzattım.

Jimin öylece elime baktı, JungKook hafifçe sırtımı dürtüyor ve kısık sesle saçma tavırlarımı kesmemi söylüyordu. Ben ise herkesi görmezden geliyordum.

Bakışlarına rağmen hala pes etmediğimi gören Jimin tek kaşını kaldırıp 'hala mı?' diye haykıran bir bakış attığında ifadesizce durdum. Beklemediğim bir atak yaparak serçe parmağını uzattı ve kenetledi.

"Hadi ama!"

"Saçmalamayın!" Diye bağırıyordu hepsi. Özellikle JaeYeun, Jimin'in elini tutmuş, çekmeye çalışıyordu. Jimin'in yaralı koluydu bu. Tam koluna vuracaktı ki Jimin JaeYeun'un kolunu durdurdu ve bana soğuk bir sesle sordu.

"Bir ay mı demiştin?" Demesiyle başımı salladım. Kızarmış dudaklarını birbirine bastırdı ve başını salladı. Gergin surayına yansıyan alev kırmızısı onu gözüme daha da çekici göstermişti. Vazgeçmeliydim. Dıştan ve mantıksal olarak vazgeçmiştim ancak içim tabii ki hala onu yanımda istiyordu. En azından şimdi gidip tek kolunun altına girip ona yaslanmak. Soğuk akşamda yapılabilecek en güzel şey, en iyi hissiyat olurdu.

"Neyse ki ben sözünde duran biriyim," dedikten sonra kenetlenen serçe parmaklarımızı ayırdım. Üstüne şarkı bile yazdığı sözler, gitrikçe daha da pisleşiyordu. Artık romantik bir anlamı yoktu. Birimiz onu kurtarıp canını feda ederken, diğerimiz de kötü olan gerçekliği görmekten kaçıyordu. Ben kazanıyordum. Hak ettiğim acıya, yalnızlığa bürünmenin herkes için en yararlısı olacağını düşünmüştüm ve yanılmamıştım da. İstediğim yolda ilerliyordum ve sonunda Jimin de buna müsaade ediyordu.

Her ne kadar acı çekmeyi istemesem de, Jimin'in ve annem dahil diğer herkesin iyiliği için bunu yapmam gerektiğini biliyordum. Kendimi bu hayattan koparacak kadar cesur ve de yeterli değildim ancak kendimi diğer herkesten uzak tutup izole ederek onları mutlu edebilirdim. Gerçekten. Eksikliğimi hissetmeyecekler bile. Özellikle Jimin. Kendine uygun olanı bulduktan sonra, bulacağına eminim, ben aklına gelmeyeceğim bile. Gelirsem de sadece ölüp ölmediğim merak edecektir.

paperplane || park jiminWhere stories live. Discover now