yirmi altı

1.1K 126 79
                                    

 Bir gün, iki gün, üç gün... Yine ve yine o sinir bozucu aradığınız kişiye ulaşılamıyor, diyen kadın sesi karşılıyordu beni Jimin'i aradığım zaman. Mesajlarımı ise sadece okuyordu. Hiçbir şey yazmıyordu, geri de aramıyordu. Okuldakilerin de ondan haberi yoktu. Belki bir şey saklıyordur diye TaeHyung ve JungKook'u birkaç kez olup olmadık yerlerde rahatsız etmiştim ama ikisinden de ses çıkmamıştı. 

 Onlar da Jimin'e aynı benim gibi ulaşamıyorlardı. Başına bir şey geldiğinden şüphelenmiştim ama mesajlarımı görüyor olması içimi az da olsa rahatlatmıştı. Yine de ondan bir cevap alamıyor olmak beni çeşitli düşüncelere sokmuştu. Sadece kötü düşünceler, doğrusunu söylemek gerekirse. 

 Bu sefer ağlamaktan çok ona ulaşabilmenin yollarını düşünüyordum, tırnaklarımı kemiriyordum ve açık konuşmak gerekirse normalde yediğimden daha fazla ve daha acı şeyler yemeye başlamıştım. Acının genzimde oluşturduğu o kuruluk beni az da olsa rahatlatıyordu sanırım. 

 Bu yoğun düşünce dilimi elbette uykularımı tutup uzaklara götürmüştü ancak ben uykunun da önemli olduğunu ve daha düzgün düşünmemi sağlayacağını bildiğimden uyku haplarını doktorun tavsiye ettiği zaman diliminden biraz önce davranarak almıştım. Yine de dediği kurallara uyuyordum ve bu haplar Jimin'le uyumak kadar iyi olmasa da beni azıcık düzene sokmuştu.

 Okuldan çıktığımız başka bir gün daha. Sınavlar yarın başlayacak ve bu dönemde derslerime pek odaklanamadım. En iyi notlarla geçmek istesem de bunu başaramayacağımı bildiğim içi idare eder notlarla geçmeyi planlıyorum.

 JungKook ve JaeYeun birlik kütüphaneye gidecekler ve beni de davet ettiler. Gitmek isterdim elbet ama hem o ikisini yalnız bırakmak istemiştim, hem de işlerim vardı. Postaneye gitmeliydim; evime gelen paketi teslim almadığıma dair bir mesaj atmışlardı. Bazen böyle oluyordu işte, okulda olduğum zamanlarda gelen paketi teslim alamıyordum.

 Evet, ailem -en azından ailem sanıyorum, bana bu şekilde para yolluyorlar. Reşit olmadığım için kendime ait bir kartım yok ve resmiyette de ailemle birlikte gözüktüğüm için bu konu hakkında hiçbir şey de yapmıyorlar -yapamıyorlar.

 Şimdi kulağımda kulaklık, bu sefer ağlamamak için promise dışında başka bir şarkı dinleyerek postacının ezbere bildiğim dükkanına yürüyorum. Jimin ne yapıyor ya da nasıl, başına bir şey geldi hiçbir fikrim yok. Merak ediyorum, ona ulaşamamak beni endişelendirse de yapabilecek hiçbir şeyim yok. Bu beni gereksiz hissettiriyor.

Ona ulaşamamak her şeyden daha kötü hissettiriyor, ben ise ağlayıp yıkılmamak için kendimi zorluyorum. Jimin'i özlüyorum, kolları arasına girmek ya da onu kollarım arasına almak istiyorum ama olmuyor işte. Bazen sadece olmayınca olmuyor.

Ona ulaşmanın tüm yollarını da denedim oysa ki; JaeYeun'un Instagram hesabından ona mesaj yollamıştık ama görmemişti bile. Bakmamazlık yaptığını düşünmüyorum, sadece, bakamıyordu sanırım... Umarım.

Postacıya girip her zamanki gibi, imzamı attım ve kutuyu aldım. Çantama koydum, elimde gezdirirken pek rahat hissetmiyordum, nasılsa benim maaşım gibi bir şeydi bu. Çocuklarına maaş gönderiyorlar, ses seda yok. Haklarında bildiğim tek şey kutunun üstüne yapıştırılmış olan etiketteki isimleri ve soyadları.

Bu sefer bir değişiklik var ama. Bu sefer birinin soyadı farklı. Her zaman ikisi de 'Kim' idi ancak biri bu sefer Jung. Boşanmış olmalılar... Evliler miydi ki önceden? Belki de şans eseri, ikisinin de soyadı Kim'di. Bu bir ay içinde annem yine evlenmiş olmalıydı.

Harika! Kızları, evlatları burada sürünüp hayatta kalma mücadelesi verirken onlar orada boşanıyor, evleniyor, düğünler veriyorlardı! Şenlikler, kutlamalar, partiler, gülücükler... İster istemez düşünüyordum, öz ya da üvey bir kardeşim var mı diye. Belki vardı, belki de yoktu: belki de bana bu parayı gönderenler asıl annem ve babam değildi bile! Hiç bir şey bilmiyorum işte! Ne Jimin hakkında ne de ailem hakkında hiç bir bok bilmiyorum ve ne zaman bir şey öğrenirim bilmiyorum!

paperplane || park jiminWhere stories live. Discover now