otuz dokuz

730 94 40
                                    

"Çıkışta geliyorsun değil mi bugün?" dedi JungByeol. Daha ilk teneffüsteydik ama şimdiden okul çıkışını planlıyordu. Heyecanını anlıyorum... Ancak bu kadar enerji nereden geliyor ha? Sabahın körü... Lütfen beni tatlı kestirmemle yalnız bırak, diye geçirsem de içimden, elbette dışarıya sesli söyleyemedim.

"Choi HanGyeol," dedi tanıdık ses kapıdan içeriye doğru. Elleri cebinde, saçını daha önce benim onun için ayırdığım gibi ayıran Park Jimin tüm dikkatimi kendi üstünde toplayıvermişti bir anda. Sadece benim dikkatimi değil, tüm sınıfın dikkatini de kendi üstüne çekmişti. Ancak herkes hemen kendi işine dönerken ben öylece o ikisine bakıyordum. 

 HanGyeol'ün yüzündeki o rahatsız edici sırıtışı görmüştüm ancak sonra bakışım Jimin'e kaydı. O hiç duruşundan ve keskin bakışından ödün vermeden HanGyeol'ün ayaklanmasını bekliyordu. Kafasını hafifçe sola çevirerek gözüne yaklaşan saçını geriye attı.  

HanGyeol kalkmış, Jimin de hareketlenmiş, ikisi beraber sınıftan çıkmışlardı.

"Kavga edecekler sanki."

"Ne?"

 "Geçen sefer de böyle olmuştu," dedi JungByeol bakışlarımızı kesiştirerek. O gayet sakin gözüküyordu ancak benim içimde bir fırtına kopuyordu. Geçen sefer, daha ben burada değilken kavga ettiklerinde Jimin'e ne olduğunu görmüştüm ve buna müsaade edemezdim. Tabii, Jimin'le her ne kadar bir ilişkimiz olmasa da hayır, onun ne halde olduğunu ben biliyordum ve bir salak gibi kendisini tehlikeye atmasına izin vermeyecektim.

"Hadi ya? Jimin bahsetmemişti," dedim bilmiyormuş gibi yaparak. İyice yalancı oldum ben de... Hiç hoşuma gitmiyor bu kadar yalan söylemek.

"Gel bakalım bir," dedi JungByeol kolumu tutup beni dürttüğünde ona ayak uydurarak kalktım sıramdan. Kapıdan baktığımızda ikisi koridorda, hayet sakin bir şekilde konuşuyorlardı. Rahat bir nefes verdim ve JungByeol'e çevirdim başımı.

"Gayet medeni bir şekilde sohbet ediyorlar," dememden tam iki saniye sonra HanGyeol, Jimin'e karşı sesini yükseltmişti. Jimin'in yüzündeki ukala bakışın olayı daha da kızıştırdığını ve kavgaya olasılık yarattığını fark ettiğim an gözüme o cihaz takıldı; HanGyeol'ün arka cebindeki cep telefonu. HanGyeol'ün dikkatini dağıtmak için mükemmel şans... Koşabilirim de hem, hazırlıklıyım. Sanırım biraz hatalı davranacağım, ama bunu yapmalıyım. Jimin'in yaralarının daha geçmediğine eminim. Ve yenilerini edinmesini istemiyorum.

 Hızlı adımlarla, JungByeol'e hiçbir şey söylemeden onlara yaklaştım. Derin bir nefes eksikliğinde beklemeden arka cebindeki telefonu yavaşça aldım. Hissetmemişti bile! Bu sırada Jimin'le göz göze gelmiştik ama takılmadım bile, birkaç adım geri adım attım. HanGyeol'den uzaklaştım çünkü bu kısım işlerin hızlandığı kısımdı. Kaçarak HanGyeol'ü peşime takacak ve Jimin'den uzaklaştıracaktım. Belki çocukça bir plandı ama kesinlikle işe yarayacaktı.

 İkisinin arasında konuşma, daha çok üstü kapalı atışmalar devam ederken HanGyeol'e seslendim.

"Choi HanGyeol!" dedim biraz yüksek sesle. Bağırma seviyesinde değildi bu, sadece onun beni duyabileceği bir seviyedeydi. Koşarken yüzüme yapışmasın diye saçımı atarken bana çevirmişti başını. İki parmağımın arasında tuttuğum telefonu gülümseyerek gösterdim ona. Elini telaşla arka cebine attı ve sonrasında hayal kırıklığı ile gözlerini kısıp dudaklarını birbirine bastırdı. 

"Siktir, şifre," diye mırıldandığını duydum. Sonrasında endişeli bir şekilde bakışlarımızı birleştirdi. Diğer elimle başparmağımı kaldırarak başımı salladım. Şifreyi de değiştirmediğine göre harika bir şekilde tüm fotoğrafları alabilirdim. Yani silebilirdim. Yani aslında amacım bu değildi ancak madem elime geçmişti, yapabilirdim. Yine de yapmak doğru hissettirmiyordu. Sonuçta, başıma bela almaktan farklı değildi bu, değil mi? Niye bulaşmıştım ki? Neyse, Jimin'i korudum en azından...

paperplane || park jiminWhere stories live. Discover now