kırk

886 101 96
                                    

"Busan'a gidince ne yapacaksın peki?" dedi annem. Yemek çubukları ile kimchiyi tuttum ve anneme bakarak sırıttım. Sahte gülüş. Eve geldiğimden beri böyle yapıyordum ve başım da delicesine ağrıyordu. Ancak anneme hala Jimin'le ayrılmış olmamızdan bahsetmemiştim ve anlatmaktan da çekiniyordum. Uzun uzun anlatacak, sonra hüngür hüngür ağlayacak, sonra da uyuyamayacaktım.

"Arkadaşlarıma yemek ısmarlayacağım. Söz verdim oraya gidince onlara üç öğün yemek ısmarlayacağım diye. Incheon'a geleceğimi biliyorlardı ama kalacağımı bilmiyorlardı, şaşırdılar ve onlara bir şeyler borçluyum," dememle annem ve yakında evleneceği eşi gülümsemişlerdi. Aslıda evlilerdi, sadece düğün yapmamışlardı. Harbiden, düğünleri ne zamandı?

"Peki siz?" dedim çubuğumu ikisi üzerinde gezdirerek. "Ne zaman düğün?" dememle annem gülmüştü. Üvey babam da aynı şekilde. Aklımdan bile üvey baba diye geçirmek çok garipti. Ama zamanla alışacağıma inanıyordum. Jimin'in yokluğuna nasıl alışacaksam ona da öyle alışacaktım.

"Bilmem... Kesin tarih belirlemedik aslında..."

"Mesela ama?" dedim üvey babama. "Bu yaz olabilir," dedi üvey babam. "Aynen," dedi annem ona karşılık. "Böyle günlük güneşlik, neşeli bir düğün..." demesiyle sırıttım. Bu seferki samimi bir sırıtıştı ama. Gerçekten annemi, sevdikleri ile birlikte öylesine neşeli bir düğünde görmek harika olurdu. Ciddi mutluluğu görmek. Annemin düğününe tanık olmak... Tanrım... Garip aslında. Ama normal de. Evleniyor işte.

"Evet, yaz düğünü, güzel olur... Neşeli," dedim ona ek olarak.

(...)

"Hassiktir," dedim duvardaki asılı saati görmemle. Gecikmiştim. Derin bir uyku çekmiştim, kırk yılda bir, ve sonunda da okula gecikmiştim... Neden dersler sekizde başlardı ki? İlk dersi kaçırmıştım bile.

Odamdan çıktığımda annemlerin odasının kapısının açık olduğunu gördüm, içeride değillerdi, yatakları topluydu. İçeriden de ses gelmiyordu. Gitmişlerdi yani... Belki de uyandırmak istememişlerdi, uyuduğumu görünce.

Her neyse, kendim hazırlanıp bir taksiye binebilirdim. Okul buraya çok uzak değildi nasılsa.

Banyoya gidip aynaya baktığımda tam yüzüün hizasında kalan yapışkanlı not ile sırıttım.

"Uyuyordun diye hiç ellemedik... Gecikmen sıkıntı değil. İstersen tüm gün evde kal ve dinlen... Kapının yanına para bıraktım, okul çıkışında kafana göre takılabilirsin. Biraz gecikeceğiz bugün :("

Kıkırdayarak ayırdım yapışkanlı notu aynadan. Sonrasında da kendi yansımamla göz göze geldim. Geldiğim noktayı anımsadım. Aklımda aniden dün HanGyeol'ün dedikleri yankı yapmaya başlamıştı. Jimin'in beni umursamamasına karşılık benim hala uğraşmam... Sadece geçmişimize güvaniyordum. Beni umursmaıyor gibi yapsa da hala umursadığına inanmak daha gerçekçi geliyordu. Daha yaşanası bir gün sunuyordu bu umut abana...

Her şeye rağmen bir şekilde aramızdaki iletişimi sağlayan Jimin, dün gidip de konuşmama rağmen hiçbir şey yapmıyorsa, ne yazık ki HanGyeol haklı olabilir. Belki de cidden bitidi. Sadece boşuna çabalıyorum. Ailesinin ayrılmamızı istemesi ona bahane olmuş da olabilir.

Sonuç olarak, artık Jimin yok. Be varım. Daha fazla gidip de konuşmayacağım onunla. Sadece korkuyorum ve korktuğumda da hep onun yanında buluyorum kendimi. Herkesin tekrar teker teker beni terk edeceğinden korkuyorum artık...

Düşüncelerimi dağıtan yüzüme çarptığım soğuk su oldu. Kendimi bir an önce toparlamalı ve okıla gitmeliydim. Şimdilik bunları düşünüp de kendimi üzmemin yararı olmayacaktı.

paperplane || park jiminTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang