Yedi

2.6K 238 110
                                    

 Koridordan her geçişimde onu ve onun o kalabalık arkadaş grubuna denk geliyor ve geriliyordum. Elimi boynuma götürüyor, ardından kolyenin yokluğunu anımsıyor, zaten hızlı olan adımlarımı koşar adımlara çeviriyordum.

 Her oradan geçişimde Jimin'in arkadaşlarının bana attığı iğneleyici ve garip bakışlar yetmezmiş gibi onların bana baktığını gören koridordakiler de aynı tip bakışları bana atıyorlardı. Henüz bir şey bilmiyorlardı ancak kısa zamanda belli dedikoduların yayılacağından emindim çünkü arkadaşları ne zaman bana baksa Jimin onların kollarına vuruyor ve beni rahatsız etmemelerini söyleyen kelimeler geveliyordu.

 Uzaktan onun sesini duymak kulağımın dibinde onun fısıltısını duymaktan farklı olsa da sesinin her tonu beni gayet rahatlatıyordu. Ondan uzak durmam gerekmesi beni de üzüyordu ancak en iyi kararı vermiştim. İkimiz de sıkıntılardan uzak kalacaktık böylece.

 Elimdeki çikolata ile merdivenlerden çıkarken aniden karşılaştığım Jimin ile yerimde kalakalmıştım. Köşeden döner dönmez şans eseri beni bulan bakışları, aynı benim gibi onun da donakalması koridordaki ve merdivendeki diğer kişileri de şüphelendirmişti tabii ki.

  Saniyeler içinde kendimi toparlamayı başarmış ve merdivenden yukarı adımlamıştım. Buyradan bir an önce uzaklaşmak istiyordum. Jimin'e daha uzun süre bakarsam olduğum yerde bayılıp kalabilirdim. Onun suratını gördükçe içimde bir pişmanlık hissi oluşuyordu.

  Aniden Jimin beni bileğimden yakalamış ve yumuşak sesiyle bana seslenmişti. "HyeRim," dediğinde istemsizce başımı ona çevirdim. Ah, şlu lanet olasıca refleksler! Neden basıp gidemiyorum ki?!

"Bunun seni sakinleştirdiğini fark ettim," dedi kısık sesle. Fısıldayan sesine yaklaşmıştı tonu. Başkalarının duymasından rahatsız olacağımı düşünüyordu, en azından kısık sesle konuşarak yalnızca benim duymamı sağlayabilirdi. Merdivende duraksatmasını ise görmezden gelmeliydim sanırım.

  Cebinden çıkardığı kolyeyi bana uzattı. "...sende kalabilir," dedi ve bileğimi bıraktı. Demek kolye yere düştükten sonra onu geri dönüp almıştı. Kolyeyi aşağıda duran elime uzattı ve ben de kolyeyi düşmemesi için tuttum. "İnan bana yanlış anlamayacağım, sadece sende kalsın, böylesi benim için daha az acı verici ve sen de daha iyi hissedersin."

  Önce avucumdaki kolyeye, sonra gözlerine baktım. Bu kolyeyi tekrardan onun eline tutuşturursam ne kadar kırılacağını tahmin edebiliyordum ve onu bir kez üzmüşken bir daha üzmek istemiyordum. Başımı hafifçe sallayarak onayladım onu, o da hafifçe gülümsedi. 

"İyi dersler," demesinden hemen sonra zil çalmıştı, o da merdivenlerden aşağı inmeye devam etmişti. Oysa ki sınıflarımız aynı kattaydı, yukarı çıkması gerekirdi.

 Onu ilk ders saatinde de sınıfta görmediğimi anımsadım hemen, belki de başka bir işi vardı...

 Bir daha Jimin ile iletişim kurmayacak oluşumuzu elimdeki kolyeye bakarak anımsadım. Üzücüydü ancak elimden bir şey gelmiyordu. Onu henüz yeni tanıyordum ve tanıdığımda bile asla uyumlu olamayacağımızı biliyordum.

 Yanımdan geçen kızın bana omuz atmasıyla kendime gelmiştim. "İnanamıyorum," dedi elime bakarak. Saçları omuz hizasında ve düzleştirilmişti. Dudağındaki mat kırmızı ruju hafife alıp görmezden gelmek zordu ve davranışlarıyla mimikleri adeta dizilerdeki zorbaları anımsatıyordu. Onunla konuşmaya bile uğraşmadan orayı terk etmek istedim ancak avucumdan çekip aldığı kolye benim ona karşı olan tavırlarımı sertleştirmeme neden olmuştu.

O kolye benim kolyemdi. O kolyenin ucunda Jimin'im yüzüğü vardı. O benimdi, ve onu geri almalıydım.

"...Bu Jimin'in yüzüğü değil mi?" Dedi kız kolyeyi ipinden tutup sarkıtarak. Kolyenin ipinin kopuk değil de düğümlü olduğunu görünce istemsizce gülümsedim. Jimin orayı tekrar bağlamış olmalıydı. İyi bir çocuktu.

paperplane || park jiminWhere stories live. Discover now