altmış

496 57 14
                                    

Jimin'i sakinleştirmek için sarılmış, saçlarını okşamış, hatta gülmüştüm. Aklımda dönüp duran düşünceleri birkaç saniyeliğine geriye atmış ve Jimin'e ihtiyaç duyduğu konforu vermeye odaklanmıştım. Gözyaşlarını ittirmiş, soluğunu düzene sokmasına yardım etmiştim. Başımın etini yiyip durmuştu annesiyle ne konuştuğumuz hakkında. Ona önemli şeyler konuşmadığımızı söyleyerek geçiştirmiştim ancak bir süre daha ağzımdan bir şey alana kadar buna devam edeceğini biliyordum.

Kendimi banyoya kapamıştım. Biraz hızlı davranıp kimseyi endişelendirmeden çıkmam gerektiğinin farkındaydım. Gün başında kendisiyle başbaşa kalmaya korkan ben şimdi kendi kendime kalmak için uğraşıyordum. Akla yatkın değildi. Ne zaman kendi başıma kalsam kafamda dönmesini istemediğim üzücü düşünceler dönüyordu ve yol bir şekilde kendimi soyutlamaya gidiyordu. Şimdi de sonuç öyle çıkacaktı. Hatta bu sefer buna ben karar vermiyordum, adeta zorlanıyordum. Annesinin tehdidinin asılsız olmadığını biliyordum çünkü. Bunu Jimin'le konuşamayacak kadar da çekingendim. Böylesine bir şeyin konuşulacak bir şey olduğundan da emin değildim zaten.

Yeteri kadar hayatta gözüktüğüme karar verdikten hemen sonra kapıyı açtım ve koridora çıktım. Hemen solumdaki merdivenlerden inecekken odasından çıktığını varsaydığım Jimin beni belimden yakaladı. Aniden ayaklarım yerden kesilip de kendimi onun odasında bulduğumda bu kadar hareketin hızlı gerçekleşmesiyle ortaya çıkan baş dönmesini yatırmak için onun yatağına oturdum.

Sandalyesine oturan Jimin önüme kaydı ve ellerini dizlerime koydu.

"Dökül HyeRim," dediğinde tavrına karşılık kıkırdadım ve başımı sağa sola salladım. "Cidden Jiminie, bir şey konuşmadık..."

"Bir şeyler yolunda değil. Bunun farkındayım, salak değilim," dedi başını sağa eğerek. Ciddi ifadesine karşılık ben ona başka bir şey sordum. Hem odağını başka yere çekiyordum, hem de odağımı.

"Sigaraların nerede?" dedim gözlerimi odasında gezdirerek. Ardından da en basit yer olan çalışma masasının çekmecesini gözüme kestirdim. Ayağa kalkıp karıştıracakken Jimin kalkmamı engelledi ve ciddi ifadesinden ödün vermeden sordu.

"Ne yapacaksın?"

"İçeceğim," dedim. Ancak dediğimi dalgaya almak yerine ciddiyetle karşıladığı zaman sert ses tonuyla ve azarıyla karşılaşmıştım.

"Hayır. Git su iç," dediğinde sesinin ve bakışının ciddiyetine karşılık sesli bir kahkaha attım. "Tabii ki içmeyeceğim. Atacağım," dedim Jimin'in yüzünü avucuma yerleştirirken. Ağlamaktan şişmiş yüzünü mıncıklamak istiyordum. "Sonra atarsın," dedi gözlerini kapatırken. Bende huzur buluyordu. Ama sigara içince de rahatlıyordu. Bağımlılık mıydım? Alışkanlık mıydım sadece?

"Cidden rahatlatıyor mu seni?" Dedim gözlerini kapatsa bile ona sorarak. Merak ediyordum. İçimdeki endişeyi yatıştıracak bir cevaba ihtiyacım vardı.

"Hayır. Hayır, sadece bir bahane o."

"Ne gibi? Diyelim ki sinirlendin, neden sigara içersin?"

"Sakinleşmek için. Yani bak, işin biyolojik kısmı da var ama benim içme swbebim o değil. Ben içiyorum, çünkü salak gibi merak edip başladım. Ama o da değil..." dedi ve bıkkınca nefes vererek başını elimden ayırdı. "Cümlelerimi dizemiyorum," dedi ve başını eğip derin bir nefes aldı. "Hah! Bak, bunun gibi anlarda içiyorum! Kafam karıştı, ne yapmam gerektiğini bilmiyorum, sigara içiyorum," dedi ve çekmeceyi işaret etti. Oradaydı yani. Bildiğim iyi oldu. "...elim gidiyor. İçerken de düşünüyorum. Zaman kazandırıcı gibi. Vakit geçirmek için. Vakit ayırmak için. En başında havalı gözükmek içindi tabii ama."

paperplane || park jiminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin