elli dokuz

470 54 30
                                    

İşler nasıl olmuştu da bizi buraya getirmişti, pek bilincinde değildim ama onun evinde olmaktan rahatsız olduğum da söylenemezdi. Uzun zamandır aradığım huzuru bulmuş gibi hissediyordum. Jimin'i üzgün ve sinirli görmektense ev hali ile birlikte gülümserken görmek beni içten içe tazelemiş gibi hissediyordum. Oradan oraya amaçsızca adımlıyor ve bana giyecek bir şeyler çıkarmak için kendini parçalıyordu. En sonunda siyah, bilekleri lastikli bir eşofman altı ile üstüme de beklenti içine girdiğim bir hoodie vermişti. Ben ise beklemeden giymiştim. Rahat ve sıcaktı. Ev de ılıktı, bu yüzden bunlar daha iyi hissettiriyordu. Gerçi, iyi hissetmek için pek bir şeye ihtiyacım yoktu artık, onunla başbaşa, huzurlu olabilmek zaten iyi hissettiriyordu.

"Ne yersin?" dedi beni merdivenlerden inerken görünce. Omuz silktim. Çok aç olduğum söylenemezdi. Açtım ama normal bir seviyede.

"Ramen? Yanına kimchi? İstersen dışarıdan hamburger ya da pizza falan da söyleyebiliriz. Tavuk da olur," dedi hızlıca. Her şeyi arka arkaya diziyordu. Nefes almadan bir sürü seçenek sunuyordu. Heyecanlı olduğu kadar bir telaş da vardı üstünde. Bu beni içten içe heyecanlandırsa da ona yansıtmadan yaklaşırken ona cevap verdim.

"Pizza," dememle hemen elini mutfak masasına atarak telefonunu aldı. Bayağı uzun zamandır pizza yemiyordum. En son ne zaman yemiştim? O değil de tadını bile hatırlamıyordum... Kesinlikle iyi bir seçimdi.

"Menüye bakalım... Aklında belli bir şey var mı?" dedi mutfak masasına yaslanıp telefonuna bakarken. Olumsuz bir mırıltı çıkardım ve ellerimi üstümdeki hoodienin ceplerine soktum. Kollarımı sarkıtmak, yorgunluğumdan olsa ki omuzlarımı ağrıtmıştı. Jimin telefonundan menüye bakarken yanına daha da yaklaşıp telefonuna baktım. Kafam kafasına değiyordu, bundan elbette ki memnundum. Bu kadar yakınına girerken rahat olmam onu şaşırtmış olacak ki sayfayı kaydıran başparmağı saniyelik olarak durmuş, gözbebekleri hemen dibindeki bana kaymış, sonra da durduğunu fark edip kaydırmaya devam etmişti.

"Bu?" deyip de gösterdiği pizzanın içindekileri okudum. İçeriği boldu ama içinde zeytin vardı. Zeytin sevmediğim için sordum. "İçinden zeytini çıkarabiliyor muyuz? Çıkıyorsa olur," dememle Jimin onun üstüne tıkladı ve sipariş verme kısmından içeriklere baktı.

"Çıkıyor," dedi ve çıkarılacak içerik olarak işaretledikten sonra sepete ekledi. "Büyük boy alıyorum," diye ekledi başını bana kaldırarak. Yüzlerimiz dipdibeyken bir refleksle geri adım atarak reddettim onu. "Orta olsun. Büyüğü bitiremem," dememle Jimin omuz silkti. "Yemen lazım," dedikten sonra başını geri telefona indirdi. "Bitmez ama," desem de Jimin başını kna etmeye çalışırcasına salladı ve dalga geçercesine bir ifade takındı.

"Biter, biter... Yiyince yiyorsun sen," dedi. Bu dediği ile aklıma gelen tek anı, birlikte Busan'da sushi yediğimiz zaman olmuştu. Hem Busan'ı, hem onunla vakit geçirmeyi özlemiştim. Onunla birlikte Busan'da vakit geçirmek daha epik olurdu. Bunu da yapmak lazım.

Bu hareketine karşılık kıkırdadığımda, o da güldü ve kendine de bir şey seçtikten sonra telefonu masaya geri atarak bana döndü. Ellerini eşofman altının cebine koydu ve başını savurarak saçını düzeltti.

"Yarım saat diyor," dediğinde başımı salladım ve olduğum yerde sabırsızlığımı belli edercesine hafifçe hareketlendim. Her şeyden son bacağımın arkasındaki dikiş rahatsız ediyordu. Elimdekinin daha rahatsız edici olmasını beklerdim oysa ki.

"Ne yapsak?" dedi Jimin bana bakmaya devam ederken. Dudaklarımı bükerek yine omuz silktim. Bilmiyordum çünkü. Yapabileceğimiz en iyi şeylerden biri Jimin'in oyun oynaması-kız olmadan- ve benim onu izlememdi. Ya da televizyondan bir şeyler izlememiz. Ya da diğer her objeyi siktir edip keyifli bir sohbet ederdik ki bu kulağa daha iyi geliyordu.

paperplane || park jiminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin