altmış dokuz

317 41 96
                                    

"Anne-!"

 Telefon yüzüme kapandığı zaman umutsuzca yumruğumu sıktım. Jimin neden bunca zaman yüzüme bile bakmazken bir anda uzaktan bir karmaşaya sebep oluyordu, bilmiyordum ama bunu kesmesi gerekiyordu. Gözünün önünde geberirsem bile umrunda olmamalıydım. Tüm gün umursamaz davranmıştı zaten. Bir anda böyle yapması garipti.

 Sinirle yerimden kalktığım sırada spor salonunun kapısı açılmış ve içeri görmem gereken en son surat girmişti. Ona karşı kırgındım, delicesine sinirliydim ve hayır, bu sefer sessiz kalıp da yanından geçip gitmeyecektim.

"Ya Park Jimin!" dedim o yerdeki topa uzanırken. O ise bu ani bağırmamdan, çıkışmamdan şaşırmamış bir şekilde topu aldı ve başını sakince bana çevirdi. Pekala, sinirimi olabildiğince sakin ifade edeceğim diyordum ancak bu imkansız gözüküyordu.

 Jimin bakışlarını benden ayırdı ve elindeki topu sektirmeye başlamıştı.

"Ne yapmaya çalışıyorsun?" dedim yanına yaklaşınca. Jimin bana bakmada topu potaya attığı sırada adımlarımı sakinleştirerek potanın yanına geçtim. Tam karşısında duruyor, potaya yaslanıyor ve ona bakıyordum. Ben ne dersem diyeyim ben görmezden geliyordu. Sanki ben burada yokmuşum gibi davranıyordu. Beni ciddiye almaya karar verene kadar karşısında dikilecektim, tek çözümüm buydu. Ama konuşmadan da duramıyordum.

"Bizi ayırmana ve beni artık sevmemene bir şey demiyorum. Beni sev diye zorlayamam seni," dedim hızlıca. Beni sevmeni çok istiyorum. Beni tekrar sev. Lütfen beni tekrar sev. "...benden kaçmanı, görmezden gelmeni ve konuşmamanı da anlıyorum. Beni umursamıyorsun," dememden hemen sonra bu dediklerimi onaylarmışçasına bir basket daha atmıştı. Derin bir nefes aldım ve tutmadan bıraktım. "...öyleyse neden anneme mesaj attın? Seni engellememe rağmen..."

 Potadan düşüp yerden seken topu benim yüzüme doğru gelirken birkaç dakikadır beni görmezden gelen Park Jimin seri bir şekilde bana koşmuş ve topu tam yüzümün hizasındayken yakalamıştı. Hemen karşımda dikilip, istemsizce bakışlarımızı birleştirdiği zaman tekrardan ritmi değişen kalbimi sakinleştirmeye çalışmadan hızlıca yüzünü taradım. Hareket etmiyor, telaşla soluklanırken bana bakıyor. Topun çarpma ihtimali onu korkuttu, durumu analiz ediyor. Kurumuş dudaklarını yaladı, kendine geldi, sakinleşti, aslında göz teması kurmaması ve beni görmezden gelmesi gerektiğini anımsadı, ama geri adımlamadı.

"Neden?" diye sordum kelimeyi uzatarak. Benim konuşmamla birlikte Jimin elindeki topu tekrar sektirdi, ancak ben artık sinirlendiğim için bunu kullanarak sektirdiği topu kaptım. Kolumun altına aldığım topla beraber tekrar sordum. Gayet sabırlı davranıyordum.

"Neden?"

Jimin yine bir şey dememeye karar verdi, elini kolumun altındaki topa uzattığı zaman hemen bir adım geri gittim. O bana istediğimi vermeden ona istediğini vermeyecektim. Bu dünyada her şey karşılıklıydı, bu da dahil.

"Anneme neden haber verdin?" Diye sordum tekrardan. Jimin sonunda bana cevap vermesi gerekriğini anlamıştı ki bıkkın bir nefes verdi. Yine de bu cevap değildi.

"Biliyor musun, boşver gitsin," dedim topu atıp elimdeki telefonu ona uzatarak. "...annemi arayıp iyi olduğumu ve boşuna karmaşa yaptığını söyleyeceksin. O da beni almaktan vazgeçecek."

Jimin sinirle kıkırdadıktan sonra göz devirdi ve beni görmezden gelerek uzağa attığım topunu almaya ilerledi. Bu sefer ben daha da sinirlendim. Asla yardımcı olmuyordu.

"Bunu yapmayacağım," dedi topu sektirerek geri gelirken. Dudaklarından birkaç kelime sökmeye karar vermiş olması beni şaşırtsa da sinirli ifademi korudum. "...git ve çantanı topla."

paperplane || park jiminWhere stories live. Discover now