on sekiz

1.9K 132 238
                                    

Çalan kapıya adımlarımı sürüklerken mantığını anlayamadığım için elimi saçlarıma geçirdim. Yemeğim gelmişti, yemiştim bile. Saat gece ikiydi, yine uyumayla alakalı problemler yaşadığım için film izliyordum. Park Jimin ise saatlerdir sessizdi.

Kapının deliğinden zar zor bakmamla ardından gördüğüm kapüşonunu kapatmış olan Jimin'i görmemle hızla kapıyı açtım. Ağrıları görmezden gelerek gözlerimi kapımın önünde duran, sırtında şişkin çantasıyla duran Park Jimin'e diktim.

Ben hiçbir şey diyemeden Jimin hala sinirli olan bakışlarını benim bakışlarımla birleştirmişti. Kolları iki yandayken öylece bana bakıyor, ne ayakkabılarını çıkarma girişiminde bulunuyor, ne de bir şey diyordu.

"Park Jimin,"dedim gözyaşlarım düşerken. Vücudumun ağrısına rağmen uzun süre ayakta durmuştum ve bu şimdiden bacaklarımı ağrıtıyordu.

Kollarımı öylece duran Jimin'e doladığımda bu sefer kollarını kaldırmış, sıkıca bana sarılmıştı. Sarıldığımda karşı koyamayacağını biliyordum. Onu özlemiştim, onun da beni özlediğini biliyordum.

Jimin'in dudakları kafamda yer aldığında kendimi ona daha da sıkı sardım, Jimin ise bana sardığı kollarını gevşeterek hafifçe eğildi ve beni bacaklarımdan tutarak kucağına aldı. Sırtında çanta vardı ama pek umursamadan beni yine de kucağına almıştı.

Yüzüm yüzünü biraz geçtiği sırada başımı eğerek ona baktım, o da kafasını kaldırarak bana baktığı sırada hafifçe gülümsedim. Ardından ellerimi yanaklarına götürdüm.

Jimin ayakkabılarını çıkarıp içeri ilerledi ve kapıyı ayağı ile ittirerek kapattı. Adımları çoktan kurulduğum koltuğa ilerliyordu.

Jimin gerçekten gelmişti. Nasıl başarmıştı bilmşyorum ama gelmişti, kollarının arasındaydım işte.

Beni koltuğa bıraktıktan hemen sonra çantasını da koltuğun yanına bırakmış, yanıma oturmuştu. Salondaki los ışığın ve televizyon ışığının eşliğinde bakışlarını bana çevirmişti. Gözlerimizi birleştirdikten hemen sonra kolunu omzuma attı ve beni kendine çekerek kollarını bedenime doladı. Ses çıkarmadan bir şekilde anlaşıyorduk ve bu beni mutlu ediyordu.

Gözlerimi kapatarak kafamı onun boynuna gömmem ile Jimin sırtımı okşamaya, diğer eliyle de kafamın dibine masaj yapmaya başlamıştı. Uykum vardı ve sanırım huzurlu bir uyku çekebilecektim.

Onun kolları arasına girerken yüzümü ondan ayırmış, sırtımı ona dönerek kendimi kollarına bırakmıştım. Şimdi vücudumu onun göğsüne yaslıyor, kollarını kendi önüme alarak beni tutmasına izi veriyordum. Sessizlik daha önce hiç bu kadar etkili olmamıştı.

Jimin çenesiyle kafamı kendi omzuna ittirdi ve yanaşını benim kafama yasladı. Bu gerçek miydi? Gerçek olmalıydı. Hissediyordum, bana dokunduğunu hissediyordum. Üflediği nefesi hissediyordum, buradaydı. Rüya görmüyordum. Buradaydı. Gecenin bir saatinde nasıl gelmişti bilmiyorum ama gelmişti işte.

Kollarını biraz daha sıktığı sırada yanağıma hissettiğim ıslaklık ile kapattığım gözlerimi açmış, yanağımdan düşmeye başlayan şeye anlam vermeye çalışmıştım. Ben ağlamıyordum. Hemen ardından kulağıma gelen, sessiz kalmaya çalışan hıçkırık sesleri ile bana sarılan Jimin'in hafifçe sarsılması ile onun ağladığını anlamıştım.

"Her şey yolunda mı?" Dedim ona dönerek. O ise kollarını açmamış, beni tekrar önüme dönmem için hafifçe dürtmüştü. Yüzünü arkasına çevirerek saklamaya çalıştığında ise bu durumun bana birkaç gün öncesini anımsatmasıyla onunla dalga geçmek, ortamı neşelendirmek istemiştim.

paperplane || park jiminWhere stories live. Discover now