elli dört

379 56 36
                                    

Bu sefer denize daha yakın konumlanmıştık. Alevi yine yakmıştık. Tek fark, bugün bazı şeyler daha kesindi ve bira sayısı tavandı. Bolca da cips ve tavuk almışlardı.

"Ben baharatlıyı daha çok seviyorum," dedi JungKook. JaeYeun ise ona karşı çıktı. "Ketçaplı... Üstüne tanımam," dediğinde yüzüme buruk bir gülüş yerleşti. Jimin'le olan cips kazamız... En azından heniz silinmemişlerdi kafamdan.

JaeYeun JungKook'la, Dak Ho sevgilisiyle zaman geçirirken Jimin öylece gözlerini parlak yıldızlara dikmiş, elindeki birayı yudumluyordu. Ona baktıkça canım bira içmek istiyordu. Güzel reklam yapıyordu.

Sıkıldığım için yerimden kalktım ve eşofman altımın üstündeki kumları silkeledim. Minik adımlarım soğuk kumların üzerinden geçip de soğuk suya ulaştığında ürperme ile tüylerim diken diken oldu. Ama hoş, bana kalırsa güzel bir soğukluktu. Küçük adımlarla kıyıda ilerleneye başladım. Dalgaların bazıları bileklerime sıçrıyordu. Zaten dalgaların ulaştığı karada adımlıyordum.

"Hasta olacaksın," dedi tanıdık ses. Bana yaklaşmış, yanımdayken de yavaşlamıştı. Benim hızımda, ayaklarını suya sokmadan yürüyordu.

İçtikleri yarıyor gibiydi, alkolün hafiften etkisini göstermeye başladığı belli oluyordu.

"Sorun değil," dedim ona karşılık. O ise dediğime karşılık bir yudum daha aldı içtiği şeyden.

"Sarhoş olacaksın," dedim ona kısa bir süre bakıp. "Hafiften geldi gibi. Başım dönüyor biraz, odağım kayboldu," dedi ve kıkırdadı hafifçe. Evet, etkisi yeni yeni geliyordu demek.

"JungKook'a söz vermişsin," dedi sessizliğin aramıza girmeye çalıştığını fark ettiğinde. Adımlarının yalpaladığını fark etmiştim ancak bir şey yapmadım. "...beni unutacak mısın cidden?"

Bir şey diyemedim üstüne. Ne desem eksiydi çünkü.

"Sana demiştim. Lütfen beni unutma, demiştim," dedi Jimin. "Hiçbir şeyin anı olmasını istemiyorum ama anı bile yok elimde artık," demesinden hemen sonra dalgalar kıyıya vurmuştu tekrardan.

"Ben seni unutmayacağım," dedi Jimin. "Her şeyi silmiş olabilirim ama hepsi aklımda."

Onun dediklerinin üstün benim bir şey söylememin onun düşüncelerini değiştirmeyeceğinin bilincinde olduğumdan sadece adımlamaya devam ettim. Sanki o bna verdiği söze ve ayrılığımıza itiraz etmiyormuşçasına rahat davrandım. İçime bu rahatlığı seren şey de Jimin'in alkol etkisine giriyor olmasıydı. Bunları hatırlar mıydı emin değildim, alkolün ne kadarının hafızayı geçici olarak durdurduğunu bilmiyordum ancak içimden bir ses hatırlayabileceğini söylüyordu. Riske atmak istemedim. İstediğimi yapıp da sonra da yaşanmamış gibi deliye vurmak saçmalık olurdu.

"Bu günleri de gördüm ya," dedi Jimin kırgın bir sesle. "Hiçbir şey diyemiyorum artık," dedi ve bir yudum daha aldı birasından.

İçimden bir ses her güzel şeyin sonu vardır, dedi ancak dışarı vuramadım bu düşünceyi. Sessizliğime esir olurken ortama gürültü sunan tek şey kıyıya vuran soğuk dalgalar ve sonrasında oluşan köpüklerdi.

"Hiçbir şey demiyorsun..." dedi ve duraksadı Jimin. "...sanırım artık beni gerçekten istemiyorsun."

Jimin'i birden yerde, kumların üzerine uzanmış; elindeki tenekeyi de kuma batırarak dik bırakmıştı. Ellerini kafasının altına koyarak rahat bir tavır takındı, gözleri açıktı ve gözyüzündeki patıldayan, bazen göz kırpan o yıldızları izliyordu. Hiçbir şey demediği gibi ben de hiçbir yere ilerleyemedim. İlerleyip, onu öylece bırakıp ilerleyebilirdim. Zaten o yanıma gelmeden önce de öylece adımlıyordum ancak onun aniden durması benim de durmama sebep olmuştu. Sanki gitsem başına bir şey gelecek gibi hissediyordum. Zaten kafası iyiye gidiyordu... Riske atmak istememiştim.

paperplane || park jiminWhere stories live. Discover now