iki

3.2K 278 32
                                    

"Bende burada uzun süre kalamam ki." Diye fısıldadığında yüzümde bir gülümseme oluşmuştu. "Sesin çok tatlı." Dedim bir açıksözlülükle. "Bende senin sesini beğendim. Daha sık şarkı söylemelisin." Diye cevapladı beni. "Seni bir yerden tanıyor muyum?"

"Hayır." Diye fısıldadı. "Sen beni tanıyor musun?"

Soruma karşılık yalnızca sessizlik hakim olmuştu. "Her gece burada mı olursun?" Omzumdaki elini oynatmış, iki kere omzumu patpatlamıştı. "Evet."
"O zaman beni ilk görüşün değil."

"Gitsen iyi olacak. Bende buradan gideceğim ve burası tehlikeli bir yer olabilir." Diyerek sorumu yanıtlamaktan kaçtı. "Neden sürekli fısıldıyorsun ve kendini göstermiyorsun?"

"Böylesi daha güzel." Diye fısıldadı bu sefer. "Telefonumun fenerini sana tutabilirim. Korkmuyor musun?"
"Belki biraz." Sesi bu sefer fısıldamasına rağmen daha etkileyici çıkmıştı.

"Bana kağıt uçak yapabilir misin? Anı için." Kıkırdadığını duymuştum. "Dertlerimi söyleyebildiğim ilk insansın. İlk uçağını denize attığım için pişman hissediyorum." Ayağa kalktığını hissetmiştim; elleri üstümden çekilmiş, soğuk hava bedenimi sarmalamaya başlamıştı.

Elindeki telefondan çıkan ışıkla deftere ilerledi. "Neden fenerini kullanmadın?" Diye sormuştum. Çünkü büyük bir feneri varken telefonununkini kullanması garip gelmişti. Telefonu kendi ayaklarının önüne yerleştirip yere çömeldi ve defterden bir yaprak kopardı. Bende ona yaklaşıp defterin karşısına çömeldim. Eğer onu görmememi istiyorsa, öyle yapacaktım.

Kağıdı yavaşça katlarken minik elinin üstündeki üç yüzük dikkatimi çekmişti. Minik, kısa parmaklarının şirinliğine ayrı bir hava katıyordu yüzükleri. "Yüzüklerini beğendim."

"Birini ister misin?" Diye sorduğunda başımı salladım ama görmeyeceğini anladığımda sesli cevap verdim. "Fena olmaz."
Kabul. Utanmadan konuşuyordum karşısında. Çünkü mimiklerini görmüyordum, tepkisini görmüyordum. Hem o teklif etmişti yüzüğün tekini vermeyi.

Katlayarak yaptığı kağıt uçağın arasına parmağından çıkardığı bir yüzüğü koydu. Uçağa ışıkta son kez baktı ve bana uzattı. "Teşekkür ederim." Diye fısıldadım ona karşı. Yaptığım ilk iş uçağı yere koyup içinden yüzüğü çıkarmak oldu. "Sade ama güzel bir yüzük." Dedim. "Teşekkür ederim." Diye tekrarladım parmağıma takarken. Ancak benim ince parmağıma yüzük birazcık bol gelmişti. "Ah..." diye mırıldandım. "Üzüldün mü?" Diye fısıldayarak sordu. "Tabii ki." Diye yanıtladım onu. "Olsun. İlla yanında taşımak istiyorsan kolye yapabilirsin."

Verdiği fikir ile gülümsedim. "Kötü bir fikir değil." Dedim ve kıkırdadım. "Beni tam tanımıyorsun ama nasıl bana yüzüğünü verebiliyorsun?"

"Kötü zaman geçirmiş iyi birine benziyorsun. Yüzüğü kolayca verebildim sana. Eğer seni mutlu edecekse..." Fısıldarken defteri kapamıştı. "Önce sen git." Başımı salladım görmeyeceğini bile bile. "Her şey için teşekkür ederim." Kıkırdadığını duydum. "Bir daha seni görebilecek miyim?"

"Yarın yine burada olurum. Ama bu kadar geç olmasın. Gece geç saatler tehlikeli."

"Daha erken bir saate burada olacağım."

"İyi geceler..."

paperplane || park jiminWhere stories live. Discover now