otuz üç

933 98 135
                                    

"Hey, HyeRim... Biraz konuşabilir miyiz?"

Han Gyeol'ün ben tam sınıftan çıkacakken bana seslenmesi ile duraksadım ve başımı ona çevirdim. Jimin onunla hiç muhattap olmamamı önermişken benim bu çocukla konuşman tamamen mallık olurdu. Ama her saniye bana konuşmak istediğine dair daha derin bakışlar atması bunu reddetmemi engellemişti. Keşke hiç duymasaydım bana seslendiğini... Ah, cidden... Bir kere kurduk göz temasını, kaçışımız da yok ki...

"Ah, efendim?" dedim sanki aklımdan hiç o düşünceler geçmemişcesine. Ona doğru iki adım attım ve sınıfta ikimizin kalışına göz yumdum. Ellerini tutuyor, tırnak etlerini yoluyordu. Endişeli gözüküyordu. Ellerini işaret ederek sordum ona.

"Bir sorun mu var?"

"Aslında, hayır," dedi ve ellerini ayırdı. İki eli de iki cebine gitti ve başın hafifçe eğerek bana bakmaya devam etti. Aniden değişen havasına karşılık her ne kadar tepkisiz gözüksem de aklımdan geçenler tamamen farklıydı. Siktir. Ne oluyor? Sinir bozucu bir hal aldı bu.

"Söyleyeceğin şeye gelsek artık? Ben bayağı açım da," dedim hemen buradan gitmek istediğimi belli ederek.

"Beraber yiyelim mi diyecektim. Öyle yemeğini yani. Sen, ben, belki Jimin de gelir."

"Benim geleceğime şüphe yok ama seninle yemek yemek istemediğim de kesin," dedi kapıdan gözüken Jimin. Kollarını göğsünün önünde kavuşturmuş, bedenini de kapıya yaslamıştı. Kesin gözüküyordu. Gözlerimiz çakıştığında başını sağa sola salladı, karşımdaki Han Gyeol'ü reddetmemi söylüyordu gözleriyle. Jimin'i reddemezdim. Bir bildiği vardı. Hem bu okuldaki ilk öğle yemeğimde de kargaşaya sebep olan ben olmak istemiyordum. Emindim ki yüzünü gördüğünde yumruk atası gelen Jimin, Han Gyeol ile yemek yerse büyük ihtimalle delirirdi.

Nasıl reddedecektim şimdi? Daha sonra yeriz, desem mümkün değildi. Jimin'le yiyeceğim, desem de kabalığın alası olurdu. En iyisi sıyrılmak için birkaç şey sallamaktı.

"Park Jimin... İyi insan lafın üstüne gelir diyeceğim de pek emin değilim," dedi Han Gyeol arkasını dönüp kapıda duran Jimin'e bakarak. Jimin göz devirdi ve yüzüne sert, bir o kadar da ukala bir gülüş yerleştirdi. Bu tavrı bana karşı alsa gerçekten ona sinirlenirdim ancak başkasına karşı takındığında hiçbir sıkıntı yoktu. Hatta çekiciydi de. Acayip yakışıyordu. Hayır Hyerim. Ortam bu kadar gerilirken takılman gereken son şey bu olmalı.

"Hiç bulaşma Han Gyeol," dedi Jimin. Ardından gözlerini benimle birleştirdi. "Gidelim hadi," demesiyle birlikte Han Gyeol'ün yanından geçip gidecekken kolumu tutmuş ve gitmemi engellemişti.

Kolumu tam kavrayamadan elinden çekerek kurtardım, çok da sıkmamıştı zaten. Jimin'in hareketlendiğini görmemle telaşlanır gibi olmuştum ancak kolumu kurtarmamla o da durmuştu.

"Arkadaşlığınız hakkında," dedi ve ikimizin de dikkatini kendi üstüne topladı Han Gyeol. Jimin'le gözlerimiz birleşmiş, Jimin'se gözlerini benden ayırıp Han Gyeol'e çevirmişti.

"İkiniz de arkadaş gibi gözükmüyorsunuz," demesiyle kıkırdadım ve arkamı döndüm. Şimdiden beni kendine düşman edinmişti anlaşılan. "Evet evet, eski okuldakiler de bizi evli falan sanmışlardı zaten," derken elimi önemli değil dercesine havada salladım. "Gidelim Jimin-ah," dedim Jimin'in yanından geçip kapıdan çıkarken. Benim hemen arkamdan da Jimin gelmişti ve benimle birlikte yürümeye başlamıştı.

"Yukarıya," dedi merdivenlere yaklaşmamızla. "Yemekhane yukarıda mı?" dedim merakla. Eski okulun yemehanesi aşağıdaydı, üst katta bir yemekhane görmeye pek alışık değildim.

paperplane || park jiminWhere stories live. Discover now