elli yedi

409 53 11
                                    

"Neden kaçtık ki biz şimdi?" Dedim geldiğimiz kahve dükkanında sırada beklerken. "Okul sıkıcı olduğu için," dedi monoton bir ses tonuyla beraber.

"Kolamı atıp beni daha sağlıklı olan bir kahve dükkanına getirdiğin için teşekkürler," dedim dalga geçerek. "Sağlıklı olmadığı için atmadığımı biliyorsun," dedi SangHoon kendinden emin bir tavırla. Tek kaşı mı kaldırarak cümlesini tamamlaması için ona baktım.
"...çünkü boşu boşuna geçmişe tutunuyorsun."

"Geçmişime ne diye karışırsın ki?" Dedim kollarımı sinirle göğsümün altında birleştirdim. "Geleceğe odaklanman gerektiği için."

"Geçmişimden memnunum."

"Geçmişin seni üzüyor."

"Ne yani? Üzülmeyi sevemez miyim?" Dedim sinirimi gizlemeden.

"Sakin ol Prenses," dedi elini başıma koyup ortamdaki komik gerginliği dağıtarak. Prenses. Ondan duymak hoşuma gitmiyor. Neden bana prenses diyor? Demesini istemiyorum.

"Prenses?" Dedim yüzümü buruşturarak. Baiını salladı soruma karşılık. "Bir daha Prenses deme. Kulağa kötü geliyor."

"Ne demeliyim? Melek?"

"İğrençsin," dedim gülerek. O da güldü ve kafamdaki elini omzuma indirdi.

"O zaman...Mutlu?"

"Ne bu köpek ismi mi?" Dedim omzumdaki elini ittirerek. Güldü ve yanlış anlaşılma korkusuyla elini salladı.

"Hayır ya! Çok üzgünsün ya, mutlu olmayı hatırlatmak için," dedi bağlantı kurmamı bekleyerek.

"Ne olursa olsun hala köpek ismi gibi ve ben köpek değilim," dedim dalgaya alarak. Bana bir isim takması onu özel biri gibi hissettirir gibi hissediyordum. Dolayısıyla bana sadece Hye demesinden yanaydım. Bana özel isimler verecek kişiler Jimin, annem ve diğer yakın arkadaşlarımdı. Gelip benimle iletişim kurmaya çalışan biri değil.

"Ne biliyor musun?" dedim ona dönerek. "Sadece Hye de gitsin."

"Olmaz ama," dedi dudaklarını büzerek. "...sana bir takma isim lazım. Sana böyle Hye yerine daha özel bir isimle seslenebilmeliyim."

"Bana asılıyormuşsun gibime geliyor SangHoon," dedim açık açık içimdeki garip huzursuzluğu açığa dökerek. Bunu rahatça dememe karşılık olarak sırıttı ve başını salladı.

"Tam olarak bunu yapıyorum," dedikten sonra ellerini pantolonunun ceplerine koydu. Her şeyi bu kadar kolay bir şekilde açık etmesi beni şaşırtmıştı. Fazla rahattı ama rahatlığı gerginlik yaratmıyordu, sanki şakalaşıyormuşuz gibi bir hava oluşturuyordu. Beni rahatsız etmekten çok diken üstünde hissettiren de bu olmuştu. Biraz riskli bir işe bulaşmışım gibi hissediyordum. Sanki onunla hiç burada olmamışım gibi.

"Yerinde olsam daha az belli ederdim," dedim rahatlığına karşılık gülerek. Ortam gerginlikten çok komik ve eğlenceli bir havaya bürünmüştü.

"Kaybedecek bir şeyim yok ve sen de rahatsız gibi gözükmüyorsun," dedi ve önümüzdeki son kişinin de gitmesiyle beraber kasaya geldi.

"İki tane Decaf Cold Brew Latte lütfen," dediği sırada elimi çantamdaki cüzdanıma atmıştım ki o beni durdurdu ve kendi kartını okuttu.

"Sonraki benden," dedim refleks olarak. Başkalarının benim için bir şeyler almasını sevmiyordum. Ben ödemeliydim. Nasılsa bunca zaman kendi paramla yaşamış biriydim, başkalarının benim için bir şeyler yapması hala bana rahatsız edici ve alışılmışın dışında geliyordu.

paperplane || park jiminOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz