altmış altı

393 42 28
                                    

Odamın kapısının tıklatılması ile yatağımda dönüp durmaktan tekrar vazgeçtim ve ayaklandım. Berbat bir haldeydim. Yorgundum ama uykuya dalamıyordum; düşünceli ve endişeliydim ve çözüm bulamıyordum. Çaresizliği damarlarımda hissederken kendimi rahatlatmak ve kötü düşüncelerden arınmak için sebep arıyordum. Delirmek üzereydim, kısacası. Eğer bu kapı da tıklatılmasaydı sessiz odada düşüncelerimin gürültüsüne kapılıp gidecektim aslında.

Kapıyı açmamla beraber gördüğüm iki sevimli, uykusunu almış kişiyi görmek beni sevindirmişti. Onlar da neşelerini bana yansıtmaya çalışıyorlardı, ya da normalden daha neşeli davranarak benim modumu yükseltmeye. İşe de yarıyordu aslında. Onlara yardımımın dokunması ve iyi hissetmelerine neden olmak beni de iyi hissettirmişti. JungKook'un son zamanlarda çok düşünceli ve zor bir süreçten geçtiğini öğrenmiştim ve ona rağmen böyle gülümsemesine, şakalaşmasına destek olmak da beni iyi hissettirmişti. JungKook normalde de yaşam enerjisi çok yüksek biriydi ama bu durumun onu sarstığını ona dışarıdan bakan herkes söyleyebilirdi. Ben ve Dak Ho da ona destek çıkmıştık ve artık JungKook daha iyi gibi gözüküyordu. Incheon'a geri dönene kadar da bu şekilde onun yanında olacaktım, bunu kafamda kararlaştırmıştım. Birimizin ilişkisi mahvolmuştu, en azından diğeri ayakta kalmalıydı.

"Günaydın!" dedi ikisi de bunu aynı anda söylemek için sözleşmişler gibi bir şekilde. Bu beni gülümsetti ve en az onlar kadar neşeli bir sese karşıladım onları.

"Günaydın! İyi uyudunuz mu?" diye sormamla beraber ikisi de başlarını salladılar. Dak Ho elini saçıma götürüp karıştırırken konuştu.

"Kalmamıza izin verdiğin için sağ ol... Annem akşam beni gebertebilirdi," derken kıkırdamasıyla ben de kıkırdadım. Sonra da onlar konuşmalarına devam etmeden hemen konuştum.

"Aç mısınız? Kahvaltı hazırlayalım mı?" diye sormuştum neşeyle. Birkaç milyon kere rüyamda gördüğüm gibi tüm sevdiklerimle birlikte bir kahvaltı yapmak istiyordum. Her ne kadar o milyon kere gördüğüm rüyada Jimin ile ben çok harika bir çift olsak da, şimdiki durumu kabullenerek yine de o kahvaltıyı yapmak istiyordum. Jimin'in olmasına gerek bile yoktu; sadece arkadaşlarımla kahvaltı etmenin tadına bakmak ve bunun nasıl bir duygu olduğunu öğrenmek istiyordum. Büyük ihtimalle eğlenceli ve heyecan vericiydi. Ama yaşamadan bilemezdim.

"Şimdi...şöyle ki... Bizim devamsızlıklar tam sınırda," dedi JungKook mahcupça bir ses tonuyla. "...dolayısıyla eve gidip hazırlanmamız falan da gerekiyor."

"Ama istersen okul çıkışında akşam yemeği yiyebiliriz," diye ekleme yaptı DakHo sonuna. "Her şey bizden. Senin için bir şeyler yapmamız gerekiyor," diyerek cümlesini tamamlamıştı. Her ne kadar kahvaltı hayallerim suya düşmüş olsa da bunu da seve seve kabul ettim, heyecanım dışarıya yansımıştı, hızlıca başımı sallıyordum. Bu heyecanım onları tekrardan güldürdü.

"Çıkışta yine buraya gelseniz... Beraber bir şeyler pişirsek... Eğlenceli olmaz mı?" diye sordum ikisine de umutlu bakışlar atarken.

"Menüyü mesajlaşarak kararlaştırırız," dedikten sonra şakalaşır gibi göz kırptı JungKook. Buna karşılık hepimiz gülümsedik, ben neşeli bir kahkaha saldım ve sonrasında başım salladım. "JaeYeun'u getirebilirseniz getirin, tamam mı? O da olursa harika olur," dememle JungKook'u bir sessizlik sararken DakHo onayladı.

"Getiririz tabii. Biz artık kaçalım," dediğinde onaylayan bir mırıltı çıkardım.

"Şey..." dedi JungKook sessizce. "Jimin Hyung salonda hala uyuyor. Yorgundu diye kaldırmadım da, kalkınca direkt gider zaten. Biz kendi örtülerimizi toplayıp misafir odasına koyduk," dedi ve düşünürcesine tavana baktı. "...Jimin Hyung'u alıp gideyim mi?"

paperplane || park jiminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin