on

2.4K 217 130
                                    

 Jimin bana öylece bakıyordu, ben de aynı şekilde ona. Aslında çok utanıyordum ve ona bakan yüz ifademin çok garip ve kıpkırmızı olduğuna emindim.

 Gerildiğim için elimi boynumdaki kolyeye götürdüm ancak o kolye bana hemen Jimin'in beni tutup çektiği anı anımsattığı için telaşla kolyeyi bırakıp elimi yüzüme kapattım. 

"Sonrasında utanacağımızı hiç hesaba katmamıştım," dedi Jimin kısık ama bir o kadar da tatlı bir ses tonuyla. 

 Aslında bir kaç saniye öncesine geri döndüğümde bu gerçekten çok iyi hissettirmişti. Jimin'in dolgun dudaklarını kendi dudaklarım üzerinde hissetmek ve ardından ona izin vermek... Tatlıydı. Sonrasında ise ikimizin de gülmesi. Bu da içtendi. 

 "Özür dilerim Hye, gerçekten kötü hissetmiş olmalısın," dediğinde başımı sağa sola salladım. "Hayır, hayır sorun değil, kötü hissetmedim," dedikten hemen sonra daha da batırdığımı fark ettim.

 "Tamam, yeter. Çok fazla kasıyoruz ve gerçekten açık açık konuşmanın vakti geldi," dedim Jimin'e dönerek. Jimin ise konuyu dağıtmaya karar verdi ve parmağındaki yüzüklerden birini çıkardı ve gözümün önüne getirdi. 

"Bu yüzüğü de ister misin?"

 Aniden konuşmayı dağıtmasının sebebinin ortamdaki gerginliği azaltmak olduğunu düşünerek ona uyum sağladım. "O yüzüğü de alırsam senden çok şey almış olacağım."

"Sana şarkı yazdım ben," dedi Jimin yüzüğü indirerek. "...yani sıkıntı yok." 

"O şarkıyı bir kere senden dinlemek istiyorum," dediğimde gülümseyerek işaret parmağıyla işte bu, dercesine beni işaret etti. "O şarkıyı benden dinlemek istiyorsan bu yüzüğü almalısın," dediğinde hızla elimi gözümün önünde tuttuğu yüzüğe götürdüm ancak o hızlıca yüzüğü oradan çekti. "O kadar kolay değil. Bu yüzüğü almak istiyorsan basketbol oynayacağız. En fazla sayı atan kazanır."

"Adil değil," dedim hızla. "Ben iki saattir voleybol oynuyordum sen oturuyordun," dediğimde omuz silkti. "Basketbol, yüzük ve promise,"  dedi ve özgüvenle arkasına yaslandı. "Kurallar belli."

"Şimdi mi? Şimdi oynarsak yemeğe vaktimiz kalmaz," dediğimde Jimin elimi tuttu ve yüzüğü parmağıma geçirdi. "O zaman yüzüğü şimdi al, maçı sonra yapalım," dedi ve duraksadı. "Ya da aç kal ve çıkışta seninle yemek yemeye gidelim," dedi fikrini değiştirerek. Sonra yine durdy ve başını sağa sola sallayarak kendini reddetti.

"Hayır. Hayır, maçı erteleyelim, yemek yiyelim ama çıkışta yine yiyelim."

Aklından geçenleri açığa vurması bu durumu biraz komik yapıyordu ve gerçekten heyecanlı olduğunu da mimiklerine yansıtmadan edemiyordu. Sanırım onu reddedemeyecektim.

Yüzüğü çekip kendime aldım ve gülümsedim. "Okul çıkışı yemek işi tamamdır," dedim ve elimdeki yüzüğü gösterdim. "Ama her şeyin bir bedeli vardır ve benimle yemek yemek biraz pahalı, bu yüzden yüzüğünü maç şartı olmadan alıyorum."

Jimin öylece bakakalmıştı. Donmuş gibiydi, sadece ellerime bakıyordu.

"Hey, Jimin!"

Boştaki elimi gözlerinin önünde sallamamla kendine geldi ve gülümsedi. "Ellerin küçücük ve incecik," dedi ve elini uzattı.

"Tutabilir miyim elini?"

Elimi tombul parmaklarının üstüne bırakırken söyledim.

"Söylemeden öpüyorsun, elimi tutarken mi soruyorsun?"

paperplane || park jiminWhere stories live. Discover now