on altı

2.6K 171 95
                                    

*upuzun bölüm!*

Yaptığım kolyeyi koltukta oturan Jimin'e takmak için ayağa kalktım ve koltuğun arkasına geçtim. Jimin kafasını geri atarak bana baktığında gülümsedim ve elimi ağzıma götürdüm.

"Gülüşünü niye kapatıyorsun? Kapatma," dedi ve kolunu bana doğru uzatarak kolumu tuttu ve çekerek elimi indirmeme neden oldu. Gülüşüm ortaya çıktığında gülerek ona bakmaya devam ettim.

Kolyeyi takmak üzere kolyeyi boynuna getirdiğimde Jimin başını öne eğdi ve benim ipleri arkaya almamla kıkırdadı.

"Normalde erkekler takar ama," dediğinde sırıtmamı düşürmeden ipleri iki, üç kez sıkıca bağlayarak kontrol ettim ve bıraktım.

"İyi oldu değil mi?"

Kollarımı koltuğun arkasına yasladım ve Jimin'e doğru eğildim. Jimin boynundaki kolyenin ucundaki yüzüğü tutuyordu, ardından başını bana çevirdi.

"Gitmek istemiyorum," dedi yüzlerimiz yakınken. Ben de gitmesini istemiyordum ama gitmek zorunda olduğunu bildiğim için bencilce davranmak da istemiyordum. Hayatıma yeni girmişken gitmesini gerçekten istemiyordum ama uzaktan da olsa benimle kalacağını hissediyordum.

"Sadece bir saatim kaldı ve ben tereddüt ediyorum," dedi Jimin bana bakmaya devam ederken. "Korkuyorum. Seni göremeyeceğim bir yere gidiyorum," dedi ve gözbebekleri titremeye başladı. Ağlayacaktı anlaşılan. Onu durdurmak istemiyordum, ağlayabilirdi.

Gözyaşları yavaş yavaş süzülürken hızlkca koltuğun arkasından çekilip onun yanına oturdum ve ellerimi yanaklarına yerleştirdim. Yüz hatlarını aklıma kazımak istiyordum.

Gözlerini kapatıp ağlamaya devam ederken kafasını ellerime bastırıyordu.

Ben de gözyaşlarımı tutmadım.

Bu durumumuzda kalan vaktimizi harcadığımızı biliyorduk. Bu da durumu daha acı verici hale getiriyordu. Belki kulağa saçma gelecekti ama ölüm tarihimi öğrenmiş gibi hissettiriyordu tüm bunlar. Dakikalar tükeniyordu ve ben adım adım ölüme ilerliyordum.

Yine yalnız kalacaktım. Oysa ki Jimin'e çok alışmıştım. Onu yatağıma alıp sımsıkı sarılacak, kokusunu ciğerime işleyecek kadar alışmıştım ona. Başka kimse bana böyle ilgi göstermemişti. Başka kimse bana şarkı yazmamıştı. Kimse benimleyken saniyeleri saymamıştı.

"Bu sefer saniyeler tersine işliyor değil mi Jimin? Artmıyorlar, tükeniyorlar," dememle Jimin ellerini omuzlarıma koymuş, bana asılarak ağlamaya devam etmişti. Ben de ağlarken gözlerimi kapattım ve dizlerimin üstüne çıkarak koltukta oturan Jimin'i kocaman kucakladım. Kollarını bana dolarken kafası boynumun hemen yanındaydı, gözyaşları üstümdekileri ıslatmaya başlamıştı bile.

"HyeRim, seni istiyorum ben," dedi çocuk gibi, hıçkırarak. "Bu kadar çabuk uzaklaşmak istemiyorum senden," demesiyle ekledim.

"Değil mi? O kadar zaman varken şimdi. Tam bu an."

Jimin bana sardığı tek elini ayırdı ve gözyaşlarını silerek sakinleşmeye çalıştı.

Nefes alışverişini düzene soktu ve ardından benden uzaklaştı. Koltuktaki yastığı alıp onu kucağına koydu. Bakışlarımızı birleştirdi, gözyaşlarımı görmesiyle uzanıp yanaklarımdaki damlaları nazikçe ittirdi ve tekrar uzaklaştı. Yapma.

"HyeRim ben...seni gerçekten seviyorum. Çok seviyorum. İfade edemiyorum, sadece seviyorum işte," dedi Jimin ve kendi parmaklarıyla oynamaya başladı.

"Hayatımda seni sevdiğimden asla pişman olmayacağım, sana harcadığım zamandan asla pişman olmayacağım," derken ben kendimi daha fazla ağlamamak için tutuyordum. Göğsüm titriyordu kendimi tuttuğum için.

paperplane || park jiminWo Geschichten leben. Entdecke jetzt