elli altı

386 50 33
                                    

Montumun fermuarını çekmiş, yorgun adımlarımı sürükleyerek sınıftan çıkacaktım ki aniden dışarıdan gelen HanGyeol kapıyı sertçe kapayıp karşımda dikilmişti. Hiç çekemezdim onu.

Sadece göz devirdim ve yetişemeyeceğine inandığım bir hızla sınıfın ön kapısından çıktım. Salak. Kapıyı kapattı diye çıkamayacak mıydım?

Yine karşımda bitip beni durdurduğunda sinirle soludum ve dudaklsrımı birbirine bastırsrak başımı salladım. Bu çocuğu ne zaman görsem ukalalaşıyordum.

"Hemen kaçma," demişti sırıtarak.

"Aklının başına gelmesi için seni daha ne kadar fırlatmalıyım?" Dedim ona sertçe bakarak. "Sal beni. Sal," dedim sweatshirtümün yakasını tutup sallayarak.

"Gidelim HyeRim," dedi tanıdık ses bana uzaktan seslendiğinde. JungByeol'e döndüm. "Gidelim," diye mırıldsndım kendi kendime. Arkamda HanGyeol'ü bırakıp ilerlerlerken çantamdan tutmuş ve beni geri çekmişti. Düşmemiştim ancak öfkelenmiştim. Çantasından tutup savuracaktım şimdi onu. JungByeol'ü daha fazla bekletip telaşa sokmak istemiyordum.

Aniden tanıdık surat gelip de bana baktığı sırada biraz daha rahatlamış hissettim. SangHoon kesişen bakışlarımızla beraber hafifçe başını salladı. Bu açık açık 'git sen, ben hallederim' demekti. Reddetmedim ve gözlerimle çantamın sapını tutan eli işaret ettim. Sessiz ifsde edişime karşılık olarak hafifçe kıkırdadı ve 'çocuk oyuncağı' dercesinr omuzlarını silkti. Synı saniyede çantamdaki HanGyeol'ün eli katlanıp SangHoon'un gücüne yenik düştüğünde sırıttım ve başımla selam vererek uzaklaştım yanlarından. Gerçekten rahatlatıco bir etkendi SangHoon'un varlığı. En azından şimdilik.

Peki sabah yüzüne bağırmam ve gün sonunda da gülümseyerek uğurlamam? Kim HyeRim ikiliği. Gizlediğim yanım ve sahte gülüşüm. Zamanla alışacaktır.

"Bu çocuk iyiymiş ha?" Dedi JungByeol yanına gelmemle beraber. "Hrm HanGyeol düşmanı. Bana ayarlayabilir misin sence?" Demesiyle sesli bir kahkaha attım. "Denerim," dedim yüzümdeki gülüşü düşürmeden.

"O değil de hep senin çevrende," dedi ciddileşerek. "İki seferdir son dakikada kurtarıyor seni."

"HanGyeol'e vurmayı seviyor," dedim onun meraklı yanını doyurmayı esas alarak. "Hayır, sana yürüyor," demesiyle başımı salladım. "O da bir olasılık ama bugün gördüklerinden sonra o fikre açık olduğunu sanmıyorum," dedim ve son basamaktan atladım. Gördüğü şeydrn kastık bugün Jimin'le beni sarılırken görmesiydi. Jimin'den delicesine hoşlandığımı biliyordu, onunla ilgilrnmediğimi de anlamıştır bence.

"Ne gördü?"

"Jimin için ağladığımı," dedim sesimi gittikçe kısarak. "Ama bir daha Jimin'le sen diye bir şey olmayacak," dedi JungByeol. Ona anlatmıştım. Her şeyi. Nötr bir bakış açısına ihtiyacım vardı, JaeYeun ve çocuklar çok taraflı bakıyorlardı bence. Tuttukları tek taraf Jimin'in tarafıydı. Ve evet, söz verdiğimizden beri bu bir maça dönmüştü.

"Sen tescilli bir salaksın," dedi bana karşılık. "...çocuk açık açık taktik uyguluyor."

"Taktik?"

"Biri duygusal boşluktayken ona yaklaşmak daha kolaydır. Yani, sen Jimin için ağlarken sana yaklaşacsk ve sana seninle ilgilendiğini hissettirecek. Her ağladığında sırtını sıvazladığı için de sen de onu ister istemez kabul edeceksin. Sonra da hoşlanmaya başlayacaksın çünkü duygusal boşluklarında seni destekleyen biri olmuş olacak."

"Güzel kurgu, Byeol," dedim ona sahte bir gülüşle bakarak. "Ya! Ciddi diyorum ben!" Diye bağırdı biz okuldan çıkarken JungByeol. Bağırmasından çekinerek telaşlandım ve koluna vurdum hafifçe. Gülerek devam etti yüksek sesli konuşmasına. "Senden hoşlanıyor! Daha belli edemezdi!"

paperplane || park jiminWhere stories live. Discover now