on yedi

1.9K 146 129
                                    

 Dinleyememiştim.

 Açıkçası en başta Jimin'in sesini o kadar yakınımda duyacağımı düşünmek beni her ne kadar heyecanlandırsa da şimdi korkutuyordu. Çünkü sesini duyacaktım ama elimi attığım zaman burada olmayacaktı. Bu korku yüzünden attığı ses kaydına öylece bakmıştım işte. Ciddi anlamda oynat tuşuna basamayacak kadar korkuyordum. 

 O şarkıyı dinlediğim zaman ağlayacaktım. Ağlarsam kötü hissedecektim. Kötü hissedersem uyuyamayacaktım. Her şey ardı ardına gelecekti ve son zamanlarda kötü hissediyordum, üstüne bir de o kadar üzüntüyü kaldırabilir miydim emin değildim.

 Düşününce Jimin benden daha uzun bir süre boyunca o acının alasını çekmişti. Benim ise o acıdan ve üzüntüden kaçmam şımarıklığın alası oluyordu. Ama yine de korkuyordum. Üzülmek istemiyordum. 

Stüdyo kaydı...

 Stüdyoya gidip benim hakkımda hissetiklerini açıkladığı o şarkıyı o mikrofona okumuştu ve sonunda o şarkıyı bana gönderebilecek cesareti bulmuştu. Ben ise onun cesaretini elimin tersiyle ret mi edecektim? İşte bu da bencilliğin alası olurdu.

Salondaki koltuğa sırtımı verdiğim sırada Jimin'in gitmeden önce burada oturduğunu hatırladım. Koltuğa biraz daha gömülmemle sırtımda sert, ince köşeli bir şeyi hissetmem bir olmuştu. Acıyla koltukta öne kaydım ve telefonumu yanıma bırakarak arkama döndüm. İşte o sırada üçe katlanmış bir kağıt parçası arkama düşmüştü.

 Kağıdı aldım. Buraya böyle bir şey koymadığımı ve koymayacağımı da biliyordum. O gün Jimin koymuştur, diye düşünerek kağıdı elime aldım. İyi de ne ara koymuştu?

'Gitmek istemiyorum ama elimden hiçbir şey gelmiyor. En azından şimdi seni kucağımda uyutabiliyorum. Seni koltuğa bırakıp odana çıktım ama haberin yok. Çok derin uyuyorsun... Ama tatlısın, ehehehe. İki gün boyunca yok olmak belki de hayatımda yaptığım en saçma şeydi ama bana daha çok bağlanmanı istemediğim için gittim. Şimdi ise geri geldim ve her şeyi mahvettim, kusura bakma, ama açık konuşayım, gerçekten de gelip beni bulmanı içten içe istiyordum. Bu mektubu aşağıda bir yere saklayacağım, senin haberin olmayacak ama bir ara bulursun. Kucağımda öylece uyuyakaldığın için seni tekrar uyandırmak istemedim ve içimden geçenleri yazmanın doğru olacağına karar verdim. Kağıdını kalemini izinsiz kullandım. Dudaklarını da. Çok derin uyuyorsun dedim ya, hissetmedin bile. Tatlıydı.'

 "Ya, Park Jimin, sen cidden," dedim kendi kendime. Parmaklarımı aşağı kaydırarak mektubu okumaya devam ettim.

Bu yazıyı daha fazla uzatmamalıyım. Kısa geçeceğim. Seni seviyorum. Kendini sıcak tut, öğünlerini atlama, mutlu ol ve okuldaki voleybol takımıyla uğraş azıcık. Eminim seni alacaklardır. Ve hoşlanmadığın diğer insanlar, umursama. Sadece senin yanında olduğumu bilsen yeter.'

 Biten mektubu hafifçe kucağıma bıraktım ve elim, yüzüme kapattım. Keşke hemencecik bitirmeseymiş, diye düşündüm. O yazdıklarını sonsuza kadar okumayı yeğlerdim oysa ki.

 Yanımda ekranı açık olan telefonu alıp Jimin'e mektubunun bir fotoğrafını gönderdim.

hyerim: kısa keseceğim mi

*fotoğraf*

upuzun yazmalıydın

ve dudaklarımı izinsiz öpmek mi

geri geldiğin zaman elimde ölün olacak park jimin

Yüzümde hafif bir sırıtışla hala oynatmadığım ses kaydına diktim gözlerimi. Jimin'e o ses kaydını dinlemeye korktuğumu söylemek doğru mu olurdu bilmiyordum. Yani emin değildim bu yüzden ses kaydı hakkında bir şey yazmamaya karar verdim. Telefonu kilitleyerek tekrar koltuğun üstüne bıraktım ve kucağımdaki mektubu alarak katlanma çizgisinden katladım. Koltukta ayaklarımı uzatarak oturduğumda açık olan televizyondan gelen reklam sesi ile hafifçe yüzümü buruşturdum. Fazla ses çıkıyordu ancak sehpanın üstündeki kumandaya uzanamayacak kadar rahat hissettiğim için sesini kısmaktan vazgeçtim.

paperplane || park jiminWhere stories live. Discover now