yetmiş üç

566 50 247
                                    

Kulağıma ulaşan çığlıktan sonra adımlarım ne kadar acıyor olursa olsun kapıya yönelen herkesin kollarının arasından hızlıca geçmiş ve kapıyı ittirerek kendimi dışarı atmıştım. Görmek istemediğim ama tahmin ettiğim o sahneyi görmemle nefesim titremişti.

"Kesin şunu! Jimin-ah!"

Korku ve sinirle bağıran, Jimin'i durdurmak için ona yaklaşan ve uzanan YuBin'i tuttum ve hafifçe geriye çektim. Birbirine nefret ile bakan ikilinin gözlerinin bir şey görmediğine emindim ve YuBin'in araya girip yaralanmasını istemiyordum.

Her ne kadar onu düşünerek geriye çeksem de YuBin kolunu savurarak dengemi hafifçe kaybetmeme neden oldu. Yine de kendimi dengeledim ve titreyen, düzensiz soluğumun sömürge altında SangHoon ve Jimin'e baktım.

Jimin'in yakasından tutup duvara sertçe yapıştırdığı SangHoon yüzüne sert bir yumruk yediğinde, içimden bir bunun iyi bitmeyeceğini mırıldanıp kafamın etini yiyordu. Nir şeyler her zamankinden daha farklı ve endişe vericiydi, ikisi de gözleri kör bir şekilde sadece birbirlerinden hırslarını çıkarıyor gibiydiler. Jimin bir yumruk daha geçirecekken bir şekilde önünden çekilen SangHoon ile yumruk duvara sertçe geçmiş ve endişeden kudurmama sebep olmuştu. İkisinin de iyi olmadığını, yaralandığını görüyordum ama o kadar salaklardı ki asla durmak için adım atmıyorlardı. Sadece saldırıyorlardı, birbirlerine vahşice saldırıyorlardı ve çaresizlik ve korkuyu damarlarında hisseden YuBin Jimin'in kollarına uzanıp onu durdurmaya çalışıyordu.

Neyse ki ikili bir süreliğine sakinleşti, yani, birbirlerine vurmayı kestiler ama öfkeli bakışları devam ediyordu. Jimin, sinirinden bir gram dahi bırakmadan YuBin'e çekilmesini sabırla tekrarlıyordu. Bu sırada dudağının kenarındaki kanı eliyle ittiren SangHoon ile gözlerimiz buluşmuştu.

Başımı sağa sola sallamakla yetindim. Yüzümdeki yorgunluk ve korkuyu okuduğuna emindim, çünkü bakışları yumuşamış ve duvara kaçmıştı. Durmasını istediğimi, daha fazla ne Jimin'e ne de kendine zarar vererek karmaşaya karışmasını istemediği gözlerimden okumuştu ancak Jimin'e karşı sinirli yani hala kabarıktı. Bunu yakalamışken bırakmak istemiyor gibiydi.

"YuBin sana çekil dedim! Anlamıyor musun?!"

"Jimin-ah! Dur artık..." dedi YuBin ağlarken. Jimin'i dinleyerek kenara çekilmişti çünkü Jimin'in sesi merdivenin başında ve sonunda kim varsa, herkesi korkutacak kadsr sinirli ve ürkütücü çıkmıştı. Neyse ki burası direkt koridora bağlanmıyordu da teneffüste gelen yoktu... Yoksa karmaşayı düşünemiyorum.

YuBin kollarını kendine çekmiş, tırnaklarını dişlerinin arasına almış, hıçkıra hıçkıra ağlarken Jimin ve SangHoon'a bakıyordu.

SangHoon, Jimin'e yumruğunu geçirdiğinde Jimin geriye iki adım atmış ve sinirle kıkırdamıştı.

"Bu mu?" Diye sinirli bir şekilde sordu SangHoon'a. "Bu mu ha?" Dediğinde SangHoon da güldü. Başını salladı, cevap vermedi. İkisi de delirmiş gibiydi, salak salak gülüyor ve sinirle birbirlerine vuruyorlardı. Bu sahneyi, Jimin'in kavga edişini ya da yaralanışını kaç kere görmüştüm, bilmiyorum ama sıktı. Her seferinde aynı korku, aynı endişe ve aynı titremeyi yaşıyordum. Sadece bu sefer daha ciddi bir seviyedeydi bu korku, çünkü ikisi de deliden farksız davranıyorlardı.

YuBin ise şok geçirmek üzereydi. Onda her an ortaya dalıp da SangHoon'a kaş göz dalma olasılığını görüyordum ve bu da beni geriyordu. Zarar görecekti, tek isteğim saçma sapan şeylerde kimsenin zarar görmemesiydi. Birkaç yara daha görmeyi kaldıramazdı bünyem artık.

SangHoon, Jimin'e yaklaşıp da kolunu yakaladığında, Jimin kendini teslim etmiş gibiydi. YuBin gerginlikle tekrar hareketlenmişti. SangHoon ise kolunu çevirdiği Jimin'in sırtına bir tekme geçirdiğinde artık abartıdan fazlası olmadığına kanaat getirmiştim. Yeter. Gerçekten yeter. Başından beri durmalarını bekleyerek iyi dayandım bile.

paperplane || park jiminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin