yirmi

1.2K 122 96
                                    

Okula ilerliyordum, yorgundum, tüm gecem ağlamakla geçmişti. Uykumu ise alamamıştım, ağlarken bir iki saatliğine uyuyakalmıştım o kadar.

Kafamda çok fazla düşünce vardı, çok olmaları yetmezmiş gibi hepsi bunaltıcı düşüncelerdiler. 

Jimin bu akşam gidiyordu, Seul'e dönecekti, onu bir daha göremeyecektim. Yani elbette arada Busan'a gelecekti çünkü Busan onun şehriydi ama bir daha onunla başbaş görüşemeyecektim. Evim iki günlüğüne de olsa onunla renklenmişti.

Koridorda sınıfıa doğru ilerlerken benim yönüme doğru gelen TaeHyung yanımdan geçerken bana omuz atmış, azıcık sarsılmama neden olmuştu. Adımlarımı biraz yavaşlattım, ardından derin bir nefes aldım ve sınıfıma doğru ilerlemeye devam ettim. Tabii, TaeHung'un bana omuz atmasıyla birlikte birkaç kişinin de bakışları bana dönmüştü.

Bugün üstüme uzun bir sweatshirt giymiştim, kollarımı da kapatıyordu, bu şekile bandajı ve bileğimi gizleyebiliyordum, tabii baş parmağıma dolandığın yerin dışında.yine de kimsenin bunu görmesini istemiyordum.

Sınıfa girmemle Da Ho hızla yanıma gelmiş ve beni dışarı çekiştirmiş. Bilğimi değil kolumu tutması ile büyük şanstı.

"Bunlar ne diyor HyeRim?"

"Ne?" dedim Dak Ho'ya hızlıca. "Jimin ile oynamışsın falan filan," dedi sertçe.

Dak Ho'ya gerçei söyleyebilir miydim bilmiyordum ama voleybola gittiğim zamnlardan tanıdığım bir olması beni biraz daha rahat hissettiriyordu. Ona söylersem sıkıntı olur muydu? Bir ihtimal evet, bir ihtimal hayır.

"Kullandım," dedim kendimden emin bir şekilde.

"Buna inanamamı mı bekliyorsun?"

Dak Ho'nun ani çıkışı ile şaşırıp kalmıştım. "Sen koça acı çekmeyi kabul ederek gerçeği söylerdin HyeRim," dedi ve kollarını önünde birleşirdi. "...bana yalan söylüyorsun," dedi ve tek kaşını kaldırdı. Eski zamanları benden iyi hatırlıyordu.

"Gerçek bu. Ben Jimin'i utanmadan kullanan bir kızım."

Bunu yalan da olsa böyle söylemek çok zor.

"İnanmıyorum," dedi Dak Ho başını sağa sola sallayarak. "Gözlerin tamamen yalan diye bağırıyor," dedi ve işaret parmağı ile gözlerimi işaret etti. Elini ittirdim.

"İnan, çünkü yalan söylemiyorum."

"Söylüyorsun," dedi Dak Ho. İnatçıydı. Neden benim yalan söylediğimi düşünmüyordu? Sırf o voleybol yıllarındaki tavırlarım yüzünden mi yani?

"Neden inanmıyorsun?"

"Gözlerin," dedi ve tekrarlamış oldu. "Gözlerin şiş ve bakışların titrek HyeRim."

"Dün bileğimi burktum ve bunun için ağladım Dak Ho," dedim. Sweatshirtimi çekerek kolumdaki bandajı gösterdim. "...gözlerim bu yüzden şiş."

"Oh, kötü olmuş. Geçmiş olsun," dedi ve ardından başını salladı. "...yine de sana inanmıyorum."

"Aramızda kalsın," dedim vazgeçerek. Ona her şeyi anlatmayacaktım ama sessiz kalması gerekiyordu yine de. "...planı bozma ve sessiz kal. Tamam mı?"

"İşte böyle," dedi Dak Ho, başını hafiften sallayarak. "Ne yazık ki okulda sana inanmayan tek benim."

"Sıkıntı değil. Her tavrı hak ediyorum," dedim ve içeri girdim.

Çantamı sıraya bırakacakken aniden Chun Hei bana yaklaşmış ve bileğimi tutup çevirmişti. Şişmiş olan bileğimdi. Bu acıya katlanamayacağımı bildiğim için hızla elimi kurtardım ve bağırmak isteğimi bastırdım.

paperplane || park jiminWhere stories live. Discover now