elli

376 55 21
                                    

Annemle tanışmadan önce Insomnia yüzünden ziyaret ettiğim doktorla yapacağım seans yüzünden odamın kapısını kapatmıştık. Odada sadece ben ve doktor dudurken, doktorun elindeki minik defter sebepsizce tüylerimi diken diken ediyordu. Gergin hissediyordum.

"İlk seans genellikle en önemli seanstır. Hatta normal seanslara göre biraz daha zorlayıcı olabilir," derken yatağımın yanındaki koltuğa oturdu doktor.

"Sana ne diye seslenmemi istersin?" Diye sorduğu zaman bu sorusu bana bir garip hissettirmişti. "Genellikle bana Hye derler ama siz nasıl isterseniz," dememle doktor başını salladı. "O zaman ben de Hye diyeceğim," dedi ve arkasına yaslandı. Dudaklarımı birbirine bastırıp da başımı sallarken onayladım onu.

"Bana biraz günlük yaşantından bahsedebilir misin?" Dediğinde kendi kendime sorguladım. Günlük yaşantım... Nasıl ki benim ginlük yaşantım? Karamsarlık dışına ne var ki günlük yaşantımda benim?

"Benim günlük yaşantım...karmaşık ve stresli," dedim ve sonrasında da bir gerçeğin farkına varıp başımı kendi kendime salladım. "...tabii annemle tanışmadan önceki yaşantıma karlılık çok daha rahat ancak yine de stresli. Kendi başıma yaşadığım zamanki stresi şimdiki strese tercih ederdim aslında. Stres aynı ve hatta karmaşa daha yoğun ancak ben alıştığım yaşamı tercih ederdim..."

(...)

Aslında seans gerçekten de bunaltıcı geçmişti. İçimdekileri açmak, sorduğu sorularla daha önce kendimde açmadığım kapıları açmak ve bazı şeyleri fark etmek iyi hissettirmişti. Yine de doktorun beni pek iyi anladığından emin değildim çünkü karmaiık anlatmıştım. Belirli bir zaman çizgisi üstünde anlatamamıştım, hep zamandan zamana atlamıştım. Net olamamıştım. Kafamın karışıklığını anlamasında yardımcı olmuştur en azından, diye düşünerek bir kenara attım düşüncelerimi.

Önümüzdeki uzun bir süre boyunca bu hastanede bir hapishane tarzı sıkılıp kalmıştım. Çıkmak istesem çıkamazdım, annemin yanında hıçkıra hıçkıra ağlamak ve Jimin'e olan özlemimi de tek başıma çıkarmam mümkün değildi. Özellikle JaeYeun'un bana parmağını sallayarak söylediği şeyden sonra sesimi hiç çıkaramamıştım. O sessizlikle beraber bazı şeyler aklıma işlemişti ve bu eylemlerimi de engelliyordu. Haklıydı çünkü. Jimin'le gerçekten bir nokta koymuştuk ilişkimize. Geri dönüşünün olmayacağını bilerek saatler, günler,aylar ve hatta yıllar geçirecektim. Jimin birini hayatına alabilecekti ama, emindim. Ben yirmimden öteye gidemeyecek olabilirdim ama Jimin sevdiği ile bir ömür geçirecekti. Hayatının güzel geçmesi için her şeyimi verirdim. Ki vermiştim de. Hayatımı vermiştim. Enerjimi, duygularımı, isteklerimin hepsini vermiş ve cansız bir varlık olarak hayatıma devam etme kararı almıştım. Verdiğim en kritik ve en yaralayıcı karardı ancak benim için yaralayıcı olan onun için şifaydı. Yaptığımdan pişman değildim. JaeYeun'un manipülasyonuna gelmeyecektim. Pişman değildim. Jimin'i özlüyordum ama pişman değildim.

"Nasılsın annecim?" Dedi annem içeri girdiği sırada. O da koltukta yatıp kalkmaktan yıptamış hissediyordu. İşe gitmemişti, Busan'da benimle beraber bu hastanede yatıp kalkıyordu. Hapishanede yalnız değildim en azından.

"İyiyim. Daha iyi geldi," dedim başımı sallarken. Elimi yanımdaki masada duran soğuk su şişesine atarak içtim. "...en azından nötr dinleyen birinin olması iyi oldu."

"Jimin aradı beni az önce," dedi annem. Başımı sallayarak geçiştirdim çünkü aramızda aramaları yanıtlayamacağımıza dair bir söz vermiştik. Jimin arıyordu annemi, bu bilmediğim şey değildi. Ancak annemin cümlesini tamamlamasıyla su boğazımda kalarak öksürmeme sebep oldu. "...ben de açtım."

Öksürüğümü duyan annem ellerini pişmanmış gibi iki yana açtı ve ardından indirerek bacaklarına vurdu.

"Çok kötü ağlıyordu Hye," dedi annem. Ben de derin bir nefes alarak başımı saklayarak onayladım annemi. "...hatta kendini tutuyordu."

paperplane || park jiminWhere stories live. Discover now