dört

2.7K 263 144
                                    

Kolyeyi hoodiemin içine saklamıştım bu sefer. Çünkü kolyeyi gördükçe elliyordum ve derste bütün dikkatim dağılıyordu. Öğretmenlerden birinin benden bunu almasından korkmuştum.

Zil çalalı çok olmuştu. Ama dersin ortasından öğretmenimiz öğretmenler odasında dosyasını unuttuğunu söylemiş ve almam için beni aşağıya göndermişti. Kapıdan girince sağdan 26 numaralı dolap, unutmamalıyım.

Açıkçası bir şeyler bulma konusunda pek de iyi değilimdir. Yani, çocukluğumdan beri böyleydim. Halam çekmeceden anahtarları getirmemi isterdi, çekmeceyi açar, arar tarar bulamazdım. Sonra bana kızardı. Bu sefer çekmeceyi o açar ve tam ortada duran anahtarları alıp bana gösterirdi. Kör müsün nesin, diye de kızardı.

Öğretmenler odasının olduğu kata indiğimde gecikme korkusuyla adımlarımı biraz daha hızlandırmıştım.

Odanın kapısında yavaşlayıp içeriye göz ucuyla bakıp hiç bir öğretmen olmadığını görünce rahatça girip sağa dönmüş, 26 numaralı dolabı aramaya başlamıştım.

En alttan en üste doğru yanyana beş sıra halindeydi dolaplar. En altta beş, onun üstünde bir beşlik daha, sonra bir beş daha.

26 numaralı dolabı görmek için bir kaç adım geri gittiğimde dolabın beklentimden bile yukarıda olduğunu görmüştüm. Öğretmenimiz 1.80 olduğu için... Ah... Ben sadece 1.65'im!

Olabildiğince parmak ucuna çıkarak dolabın kapağını açtıktan sonra gözüken dosyaya elimi uzatmıştım. Zıpladım, dolaba asıldım ama yine de ulaşamadım. Ee, şimdi sınıfa gidip hocam boyum yetişmiyor, mu diyeyim?

"Yardım ister misin?" Kapıdan gelen sesle yerimde sıçramıştım. Bakışlarımı yavaşça o tarafa çevirdim. Dünkü çocuk.

HyeRim, sakinliğini koru. Sakın saçma bir hareket sergileme!

"Fena olmaz açıkçası." dedim çekingen bir şekilde. Tırnaklarımın yanındaki etleri istemsizce yolmaya başlamıştım bile.

Yanıma yaklaşmış, ben geriye adım atmayı unuttuğum için-salaklık- dibime kadar girip yukarıya uzanmış ve mavi kalın dosyayı alıp bana vermişti. Yakınlığımızın farkına varıp geriye bir adım attıktan sonra elindeki dosyaya elimi uzattım. "Teşekkürler." diyerek elinden dosyayı aldım. Başımı kaldırıp gözlerinin içine baktığım zaman rica ettiğini belli eden bir kaç kelime sıraladı ve gülümsedi. Gözlerine dalıp gittiğimi ancak onun gözleri kısıldığında fark etmiştim...

Kısılan gözleri eşliğinde bende istemsizce gülümsedim. Düşünsenize bir; biri size teşekkür ediyor, siz ona rica ediyorsunuz, sonra hafifçe gülümsüyorsunuz o ise karşınızda kahkaha atıyor. Bir dakika... Ne?

Kesinlikle o çocuğun karşısında rezil oldum.

Her şey normailmiş gibi davranmaya karar verdim. "İyi dersler."

"Sana da." dedi ve geçmem için kenara çekildi. Yanından geçerken aldığım o koku çok tanıdıktı. Gece eski binada buluştuğumuz çocuk. Adımlarım yavaşlıyor gibi oldu, ancak derse geciktiğim gerçeği ile parfümün tesadüf olabilme ihtimali benim adımlarımı tekrar eski hızına sokmuştu.

Hızlı adımlarla merdivenden çıkıp sınıfa kapıyı çalmayı unutarak daldığımda öğretmen derin bir nefes vermiş, bana dönmüş, sınıftakiler de kendi aralarına konuşmaya başlamışlardı. "Bir ara hiç gelmeyeceksin sandık." dediğinde sınıf vereceğim cevabı beklemeye başlamış, sessizleşmişti. "Rafınıza boyum yetişemedi, başka birinden yardım aldım."

Sınıf kahkaha atmaya başladığında umursamayarak elimdeki dosyayı hocaya götürdüm.

"Konuşanların notundan on puan kıracağım!" Gülmekten yerlere yatan herkes bir anda kuzu kesilmiş, sınıfta çıt sesi duyulmaz olmuştu.

Hızlı adımlarla sırama oturduğumda sıra arkadaşım, sıradan çalışkan öğrencinin biri, her zamanki gibi sesini bile çıkarmamış, daha öğretmenin işlemediği konulara bakmakla meşguldü. Kalkıp gittiğimin farkında bile değildi belki de.

Bu ders de diğer dersler gibi öğretmenin elindeki dosyadan çıkardığı kağıt ile konuşanlardan not kırmasıyla geçmişti. Ben ise sessiz, çalışkan öğrenci rolünü oynamıştım. Diğer dersleri dikkatle dinlerdim ama coğrafyayı asla!

Masanın üstündeki kitaplarımı çantaya koyup öğle arasına gitmek için merdivenlerden inmeye başlamıştım. Pek çok kız, arkadaşını koluna takmış, zıplaya hoplaya merdivenden iniyordu. Ben yalnızdım ama bundan çok rahatsız olduğum da söylenemezdi.

Boynumdaki kolyenin ucunu dışarı çıkarıp yüzükle oynamaya başladım, bu sayede yalnızlığın bir gramını bile hissetmiyordum.

Bende hafiften zıplayarak indim merdivenden. İki katı daha öyle indikten sonra yüzüğü tekrar hoodiemin içine koydum ve yemekhane sırasına girdim. Tepsimi elimde tutuyor, yemekhaneye öylece göz gezdiriyordum.

O ve onun arkadaşlarını görmüştüm. Tepsilerini yanyana masalara dizmişler, mutlu, neşeli ve hatta heyecanlı bir şekilde sohbet ediyorlardı. O çocuğa odaklandım. O da gerçekten neşeli gözüküyordu ve arkadaşlarına heyecan içinde bir şeyler anlatıyordu. Eli kolu sürekli hareket halindeydi.

Sıra bana geldiğinde tepsimi dolduran görevliye gülümseyerek teşekkür etmiş, boşta olan herhangi bir masaya oturmuştum. Sessiz, sakin. Kimseye bir zararım yok, kimsenin bana bir zararı yok...

Pilavımdan yedim, elimi yanağıma yaslayıp etraftan geçenlere göz gezdirdim. Herkes birbiriyle sohbet ediyordu. Kimileri mutsuzdu, kimileri ise o ve onun arkadaşları gibi oldukça neşeli ve heyecanlıydı.

Aniden önümden onun arkadaşlarından iki tanesi geçti. İkisi de kumral saçlı, kahkülleri alınlarını kapatıyor. Birbirlerine dönüp gülümsediler ve yumruklarını çakıştırdılar. Başımı o'na çevirdim, her şey yolunda gözüküyordu.

Ardından elim kolyeme gitti. Uucndaki yüzükle oynadım, parmaklarımdan geçirdim ardından yine hoodiemin içine koydum. Pilavımı bitirmiş, kimchinin de çoğunu yemiştim. Gerçekten daha fazlasını yiyecek halim de, midemde yer de yoktu.

Kullanılmış tabakların yanına tabağımı koydum, tepsiyi de yanındaki yere yerleştirdikten sonra oradaki görevli ablaya kolaylıklar dileyerek yemekhaneden çıktım.

Hazır sınıfta boşken kafamı sıraya koyup uyumak ne kadar da harika olurdu!

Merdivenlerden yukarı çıkarken o'nun arkadaşları da benim yanımdan geçip aşağıinmişlerdi. Tamam böyle söyleyince size fazla basit geliyor olabilir. O zaman şöyle açıklayayım: Ben merdivenlerden yukarı çıkarken onun arkadaşları bana gülerek bakıyorlardı ancak benim onlara baktığımı fark edince gülüşerek yanımdan geçtiler. Evet, doğru betimleme bu.

Sınıfa girdiğimde çantamın masanın yanına astığım gibi değilde, sıramın üstünde olduğunu görünce o çocuklardan şüphelendim. Kimse bana bulaşmazdı. O gülüşten sonra o çocuklardan şüphelenmiştim...

Çantamın içini kontrol etmek için trlaşla açtığımda içeride gördüğümle içime bir kurt düşmüştü. Eksik yok, fazlalık vardı.

Çantamın tam ortasında, kitapların ortasında duran kağıdı aldım ve korkarak açtım.

'Promise
by p.j.m'

Şarkı sözleri yazılı olduğu çok belli olan bu kağıdın üstündeki el yazısı düzgündü. Kenarlarına sürekli not alınmıştı.

Sözler, insanın içini açacak şekilde umut dolu ve keyif veren sözlerdi. Hayır, tüm bunlardan önemlisi bu şarkıyı p.j.m'in yazmış olmasıydı.

Onu bulmalıydım. O buradaydı.

paperplane || park jiminWhere stories live. Discover now