22.Bölüm

1.6K 152 435
                                    

Merhaba🤗 Öncelikle hepinize hayırlı Ramazanlar dilerim ❤
Bu bölümü bütün okuyucularıma (özellikle de hayalet okuyucularıma) ithaf etmek istiyorum.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.

Keyifli okumalar❤

Bana seslenen Sarp abime baktım. Berkcan bir şey mi söylemişti acaba? Kapının önünde de yüzüme bakarak konuşmuşlardı çünkü. Okulu kırıp cafeye gittiğimi, onun da beni gördüğünü mü anlatmıştı yoksa? Anlatsa bile bu konuda bir açıklamam vardı. Abim anlayış gösterirdi. Ama ya benim Yusuf gereksizi ile sevgili olduğumu sanıp Sarp abime başka şeyler söylediyse? Kafamdaki senaryoları bir kenara itip,
"Efendim abi" dedim. Ne söyleyeceğini merakla bekliyordum. Kapıyı iyice aralayıp kendini tamamen kapının  dışına çıkarmıştı.

"Asya'nın şiir defterini versene."

"Defter mi?" dedim şaşkınca.

Defter için mi kurmuştum aklımda onca senaryoyu? Ah aslında hata benim. Sarp abim başka ne diyebilirdi ki? İnce ruhlu prensim. Çantama uzanıp elime aldım küçük ajandayı. Bakalım ne kadar istekliydi okumak için. Ona doğru sallayıp "Veremem abi" dedim. "Daha ben okumadım. "

Hızla yanıma gelip "Kızıl versene şunu ya." diyerek çekiştirdi defteri elimden.
"Biz bi' okuyalım. Sen sonra okursun."

"Hayır abi. Verir misin defteri? Önce ben okuyacağım. Ben istedim sonuçta."

Geri almıştım elinden ajandayı. Karşımda durmuş masumca bakıyordu bana karşı. Yavru kediler gibiydi. İç sesim abime yaptığım benzetmelere hep gülmüştü ama 20 yaşında olmasına rağmen hâlâ çok masum bakışları vardı. Kıyamıyordum ona fakat uğraşmakta hoşuma gidiyordu onunla.

"Kızıl gıcıklık yapma. Ver defteri. Ben istettim sana onu" dedi.

"İyi tamam" dedim istemsizce ve somurtarak ama içimden gülüyordum tabii ki. Sadece bunu, ona çaktırmak istememiştim. "Yoksa bu abim Asya'ya ilk görüşte farklı hisler mi beslemeye başlamıştı? " cümlesi yine beynimin kapılarını aralamış ve yankılanmaya başlamıştı. Olabilir miydi gerçekten?

"Neden olmasın ki?" dedi iç sesim. "Üstelik çok yakışırlar." İçimden gelen bu ses haklıydı. Bir dakika, bu ses karnımdan geliyordu. Sanırım acıkmıştım. Bu aşk meşk işleri insanı acıktırıyordu canım. Bir an önce mutfağa gitmek istiyordum. Defteri abime uzattığımda yüzünde oluşan minik çukurlara gömülebilirdim. Onu mutlu görmek bedava terapi gibiydi. Sarılıp şakağıma küçük bir buse kondurmuştu. Odasına doğru ilerlerken, "aç mısın?" diye sordu.

"Her zaman" dedim gülerek. Cevabım karşısında hiç şaşırmadan kısa bir kahkaha atmıştı.
"Fırında en sevdiğinden var. Isıt ye. " dedi ve içeri girip kapattı kapısını. Ahh patates kızartması vardı kesin. Bir an önce gidip yumulmalıydım. Çantamı odamın kapısının önüne bırakıp, ışık hızıyla inmiştim merdivenleri. Kerem abim hâlâ televizyon izliyordu.

"Kızım düşeceksin merdivenlerden, ne koşuyorsun? At mısın sen? Yarışta mısın? Ne bu hız? "

Kızdığımı bile bile kızım demeye devam ediyordu. Hem o nasıl benzetmeydi öyle ya. Somurtkan surat ifademi yeniden yüzüme takıp abime göz devirme işimi layıkıyla yerine getirdikten sonra mutfağa yönelmiştim.

"Kime diyorum?" diyerek durdurmuştu beni olduğum yerde. Yeniden ona dönüp "açım abi. Bir şeyler yiyeceğim." dedim.

Muzipçe güldü bana. Bu gülüşü tanıyordum. Yine laf sokacaktı kesin.
"Ne pişirmeyi planlıyorsun abicim? Hayır yumurta kıracaksan yardım edeyim. Malûm onu bile beceremiyorsun." dedi.

KIZILWhere stories live. Discover now