1.Bölüm "Bana Aitsin"

72.5K 2.3K 112
                                    

Ciğerlerim parçalanırcasına koşuyordum. Bacaklarımda adım atacak derman kalmamış olsa da bir an evvel buradan uzaklaşmalıydım. Kulaklarım uğulduyor görüşüm bulanıklaşıyordu. Daha önce defalarca geçtiğim bu sokaklara, ilk kez gelirmişçesine yabancılık çekerken, etrafıma hızlıca bir göz gezdirdim ve nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Kalbimin sesinden etrafıma kulak kesilemiyordum bile. Adrenalin patlaması dedikleri bu olsa gerekti. Elim ayağım birbirine girmiş bir çıkış yolu ararken kulağıma gelen "Orda kal" sesi ile birlikte aniden bir ara sokağa daldım ve tekrar koşmaya başladım. Bunca zaman geçmişimi ardımda bıraktığıma kendimi inandırmaya çalışmışken, peşimdeki adamın varlığını bu kadar yakınımda hissetmek inandığım herşeyi alt üst etmeye yetmişti. Hiç bir şey unutulmuş ya da üstü kapatılmış değildi. Herşey kalbimin parçalanırcasına çarpması kadar gerçek, bir o kadar da acı vericiydi. Üvey kardeşimin yüzü zihnimde canlandığında tüylerim diken diken oldu. Oraya tekrar dönmektense ölmeyi yeğlerdim. Ayaklarım bedenimi taşıyamayacak kadar ağırlaştığında, arkadan kolumun çekilmesiyle sendeledim. Bir el beni hızla arkama döndürürken ayaklarımdaki son güç de kayıp gitti. Çırpınışlarım kollarımdan tutan güçlü ellere karşı cılız bir çocuğun yumruklarına benziyordu. Dizlerimin üstüne düştüm ve boğazımdan hıçkırıkla karışık bir çığlık çıktı. Debelenmeye bile gücüm kalmamıştı. Herşey bitmişti. Tekrar başa dönmüştük. Tekrar o eve döneceğimin korkusu bütün bedenime yayılmış, kaskatı kesilmiştim. Gözyaşlarım görüşümü kapatmış, yüzünü bile göremediğim adamın tutuşunu gevşetmeye çalışırken, sokakta annesinin elini bıraktığı için kaybolan bir çocuk kadar çaresiz ve korku doluydum.

Beni sıkan kollarla cebelleşirken, kulağıma gelen sesle irkildim. "Beni bu kadar uğraştırdıktan sonra seni kolayca bırakacağımı mı sanıyorsun?" iliklerime kadar işleyen bu sesi duyduğumda artık bir kurtuluşum olmadığını anlamıştım. Sırtımda varlığını hissettiğim bu adamın kollarında hareketsiz dururken, güçlü kolları beni kendine çevirdi. Dizlerimin, yerde 180 derece dönmenin acısıyla yandığını hissettim. Bileklerimi tutan eller tutuşunu kaçmamam için daha da sertleştirirken gözlerim düşmanımın gözleriyle kesişti. Daha önce kimsede görmediğim, tarifi mümkün olmayan yeşil gözlerden çıkan bakışlar bile insanı korkutmaya yetiyordu.

Bütün gücümü toplayıp tekrar debelenmeye çalıştım. Çırpınışlarım beni tutan bu adam için sinek ısırığından başka bir şey değildi. Yerinden dahi kımıldamıyordu. Korkudan varlığını unuttuğum sesimi geri kazanmak için ağzımı açtığımda ne yapacağımı anlamış bileklerimi tutan ellerinden birini hızlıca ağzıma kapatmıştı. Sert bakışlarını gördüğümde anında yaptığıma pişman olmuştum bile. Bu adamın sadece bakışları bile insanı korkudan öldürmeye yeterdi. Dudaklarının aralandığını hissettiğimde bakışlarımı korkutucu yeşillere kilitledim. "Şimdi seni yavaşça bırakacağım. Çığlık atmaya ya da kaçmaya çalışırsan seni doğduğuna pişman ederim." dediğinde söylediğini hiç düşünmeden gerçekleştireceğini biliyordum. Etrafıma göz gezdirmek için kafamı çevirmeye çalıştığımda ağzımı tutan eli daha da sıkılaştı, umutsuzca başımı eğdim. Kafamı söylediğini anladığımı belli edercesine salladım. Gözlerim çaresizce az önce koyu yeşil olan ama şimdi elaya dönmeye başlayan adamın gözlerine diktiğimde beni gerçekten bırakıp bırakmayacağını merak ediyordum. Önce ağzımı kapayan eller gevşedi ve çekildi. Sonra da bileklerim özgürlüğüne kavuştu. Bütün vücudumun titrediğini hissediyordum. Daha önce hiçbir erkeğe yakın olmadığım kadar yakınında duruyordum. Bir dizim yerde, bir dizim de düşmanımın bacağının üstündeydi. Kucağına hiç de masum olamayan bir şekilde oturmuş olduğumu fark ettiğimde irkildim ve üstünden çekilmek için hareketlendim.

Yolun karşısında bize doğru gelen bir siluet gördüğümde içime bir umut filizlenmişti. Hızlıca oturduğum yerden kalkmaya çalışırken bileğimin kırılırcasına hissettiğim acısıyla yüzümü buruşturdum. Karşıdan gelen adamın ne olduğunu çözmeye çalışan bakışlarını farkettim ve düşmanımın elleri ağzıma kapanamadan var gücümle bağırdım. " Adam kaçırıyorlar!" Ben bile gösterdiğim cesaret karşısında şaşkındım. Karşımdaki adamın sakinliğini görünce tüylerim diken diken oldu. Sözünden çıktığım için bana neler yapacağını düşünmeye bile fırsat bulamadan aniden ayağa kalkmaya çalıştım. Karşıdan gelen adam yakarışımı duymuş bize doğru koşmaya başlamıştı.

"Ne yaptığını zannediyorsun bırak lan kızı."

Dizlerimin üstünde durmuş, çırpınırken beni tutan adamın üzerimden alınmasıyla yere yığıldım ve derin bir nefes aldım. Gözyaşlarım, adımın anlamını vurgularcasına adeta bir nehir gibi akıyor, görüşüm daha da bulanıklaşıyordu. Arkamdaki iki adamın bir birini yumruklamasını izlerken sanırım şok geçiriyordum. Beynim çalışma fonksiyonlarını yitirmiş vücuduma komut gitmiyordu. Histeri krizine yakalanmış gibi sadece hıçkırarak ve titreyerek ağlıyordum. Beni kovalayan adamın belindeki silahı fark ettiğimde nasıl bir durumun içine düştüğümü yeni yeni anlıyordum. Eğer ölmek istemiyorsam bir an evvel buradan uzaklaşmalıydım. Boğuşan iki adama baktım bana yardım etmek isteyen adamı kurtaramayacağımı anladığımda kendi can güvenliğimi sağlamak ihtiyacıyla arkama bile bakmadan koşmaya başladım.

Bağırmak istiyordum ama sesim ses tellerimin arasında sıkışmış kurtarılmayı bekliyordu. Kulaklarıma gelen bir patlama sesiyle aniden adımlarım durdu. Kafamı çevirip arkama baktığımda bana yardım etmek isteyen adamın kanlar içinde yere yığıldığını gördüm. Gözlerim yere yığılan adama dikilmiş boş boş bakıyor, kımıldayamıyordum. Düşmanım, elinde silahı gözlerime kilitlenmişti.

Benim yüzümden bir insan canından olmuştu. Daha önceleri çok defa ölmeyi istediğim geçti aklımdan, içimde kalmadığını sandığım yaşama isteğinin şu anda ne kadar kuvvetli olduğunu anladığımda kendimi toparlayıp hızla koşmaya başladım. Ölmek için daha çok gençtim. Hayatımda meydana gelen tüm bu boktan olaylara rağmen yaşamak istiyordum.

Bir yandan gözyaşlarımı kazağımın kolu ile silip, bulanık görüşümü netleştirmeye çalışıyor, bir yandan da etrafımda hızlıca göz gezdiriyor bir çıkış yolu arıyordum. Aniden gözüme çarpan bir ışıkla yönümü değiştirdim. Işığın geldiği yöne doğru giderken, içimden, gördüğüm ışığın bir arabaya ait olması için dua ediyordum. Sokaktan çıktığımda yanılmadığımı anlamamla, içimde bir ümit filizlendi. Adımlarım her ne kadar beni taşımakta zorlansa da bu kadar kolay pes etmeyecektim. Gördüğüm arabanın yola doğdu hareket ettiğini fark ettiğimde ani bir refleksle önüne atladım. O zamana kadar boğazımda düğümlenen, çıkmamak için direnen sesimin var gücüyle bağırdım. "Yardım edin lütfen!" Kulaklarıma çalınan ani bir fren sesiyle birlikte etrafa yanmış lastik kokusu yayıldı. Ayakta durmamı sağlayan tek şey üzerine atladığım bu arabanın kaportasıydı. Nefesimi düzenleyip güç toplamaya çalıştım. Ellerimi gözlerime siper etmiş arabanın ön camından şoförü görmek için çabalasam da gözüme gelen farların ışığı yüzünden hiç bir şey göremiyordum.

Ön kapının açılmasıyla kendimi arabadan çıkan adamın önüne attım. Gücüm tükenmiş, hareket edecek halim kalmamıştı. Kafamı kaldırıp, bana bakan tanıdık bir çift sinirli, yeşil gözü gördüğümde yaşadığım hayal kırıklığını bütün hücrelerimde hissetmiştim. Kulaklarım uğulduyor, kalbim sıkışıyordu... Bana bir şeyler söylüyordu. Dudaklarının hareket ettiğini görüyordum ama ne söylediğini idrak edemiyordum. Boş boş bakıyordum. Resmen kendi ayaklarımla düşmanımın ayağına gelmiştim. Artık kurtulacağıma dair içimde, en ufak bir umut kırıntısı bile kalmamıştı. Yeşil gözler gözlerime kilitlenmiş bakarken bana tamamen yabancı olan bu adamın aklından geçenleri okumak çok zordu. Kollarımın sıkılmasıyla kendime geldim ve kulaklarıma çalınan sesi sonunda işitebildim.

"Sana kaçmaya çalışırsan seni doğduğuna pişman edeceğimi söylemiştim."

Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını anlamam uzun sürmemişti. Çırpınmaya çalıştım ama bütün gücüm tükenmişti. Geçmişim benimle dalga geçercesine gözümün önüne geliyor beni daha da korkutuyordu. Tenimi kesen eller, boğazımdaki sessiz yakarışlar, annemin bana inanmayan gözleri ve daha nicesi gözümün önüne gelmeye başladığında cehennemin bir daha gitmemecesine geri geldiğini anlamıştım. Kollarım yardım dilenircesine düşmanıma uzanırken, vücudum kontrol edilemez bir şekilde titremeye başlamıştı. Oraya geri dönemezdim. Ölmeye bile razıydım...

Çaresiz bakışlarımı bana bakan yeşillere çevirdiğimde " lütfen" dedim, "lütfen beni ona verme..." Gözlerim karanlığa gömülmeden önce beni kucaklayan adamın son sözlerini doğru duyup duymadığımı tartmaya çalışıyordum.

"Artık bana aitsin Hırçın Güvercin..."

HIRÇIN GÜVERCİNWhere stories live. Discover now