5. Bölüm "Birbirinizden Hiç Farkınız Yok!"

39.2K 1.7K 62
                                    

Güzel yorumlarıyla hikayeme renk katan sevgili Ayhak06 ya sonsuz teşekkürlerimi gönderir hala onun yetenekli kaleminden çıkan "ÜÇÜMÜZDEN BİRİ" kitabını okumadıysanız hemen bir göz atın derim. Okurken bölümlerin nasıl geçtiğini anlamayacak, keşke bitmese diyeceksiniz. Benden söylemesi :)

Işıkların gelmesiyle, az önce aklıma gelen kötü anıyı savuşturmaya çalışırken bir yandan da kendimi sakinleştirip vücudumun titremesini durdurmaya çalışıyordum.

"Ne o, yoksa korktun mu Güvercin?" diyen alaycı sese doğru kafamı çevirdiğimde gördüğüm yeşil gözlerle rahat bir nefes aldım. Korkudan kaskatı olan bacaklarım gevşerken aniden dizlerimin üzerine düştüm. Az önce bana bakan gülen gözler, yerini endişeye bırakırken hızla yanıma gelip ellerini bana uzattı.

"İyi misin Nehir, bir şey mi oldu? Yüzün bembeyaz olmuş." dedi omuzlarımı yavaşça tutarken. Aklına bir şey gelmiş gibi panikleyerek etrafa bakınmaya başladı. "Yoksa biri mi vardı?" Aniden ayağa kalkıp etrafa dikkatlice bakarak dış kapıya doğru yöneldi. Belindeki silahı eline aldığını gördüğümde dehşetle onu izliyordum. Kapıyı açıp sağa sola silahı uzatarak etrafı kolaçan etti.

"Kes şunu! Kimse yok" diye bağırmaya çalıştım, çıkmayan sesimle. Kafasını bana doğru çevirmiş, anlamaz gözlerle bana bakıyordu.

"Senden başka, bana zarar verecek kimse yok bu evde" diye bağırdığımda yüzündeki şaşkın ifade değişmiş, yerini ifadesiz bir soğukluğa bırakmıştı. Artık sadece uzaktan bana bakıyordu. Az önceki anını etkisinden daha kurtulamamıştım.

Kafamı soğuk, boş bakışlardan çevirip usulca dizlerime koyarak ağlamaya başladım. Geçmişte ne olduysa olmuştu, benim bunları unutup hayatıma devam etmem gerekirken, beynimde dönen anılardan kurtulamıyordum. Her defasında her şeyi tekrar tekrar yaşıyordum. Bir yabancının önünde ağlamak bile beni durdurmuyordu. Omuzlarım sarsılıyor, boğazım hıçkırmaktan acırken başımı okşayan eli hissettiğimde irkildim. Ellerimi istemsizce savurup başımdaki elleri uzaklaştırdım. "Dokunma! Sakın bana dokunma!" diye sayıklarken bir yandan da ellerimi gelişi güzel sallıyordum. Sağa sola savurduğum ellerim boşluğu döverken gözlerim, karşımda yere çökmüş adama takıldı. Bana dokunmak için herhangi bir hamle yapmıyor, sadece sessizce izliyordu. Kollarım hareketini kesip yanıma düştüğünde hala hıçkırarak ağlıyordum. Kafamı öne eğmiş ne kadar ağladığımı bilmiyorum. Artık sesim çıkmaz duruma geldiğinde elimin tersiyle yüzümü sildim. Bana bakan yeşil gözler yerini elanın derinliklerine bırakırken dizlerimiz birbirine değecek kadar yakın duruyorduk. Gözlerimiz birbirini alt etmeye çalışan birer düşman gibiydi. Sessizce bakışıyorduk. Hiçbir duygu kırıntısı barındırmayan sesiyle, aramızdaki sessizliği bozan taraf o oldu.

"Odana çıkıp biraz dinlen." Duygusuz ve soğuk konuşmuştu.

Bütün gücümü toplayıp derin bir nefes alarak "Beni neden buraya getirdin?" diye sordum ağlamaktan çatallaşan sesimle.

Sorduğum soruyu duymazlıktan gelerek "Dinlenmen gerek yoruldun." dedi.

"Dinlenmek istemiyorum. Neden burada olduğumu bilmek istiyorum." diye bağırdım, bağırmak sayılırsa... "Beni ona mı götüreceksin?" Titreyen sesimi ben bile zor duymuştum.

"Kime?"

"Kim olduğunu biliyorsun kahrolası"

İsmini söylemek istemiyordum. İsmini telaffuz etmek bile içimi ürpertiyordu. Cevap vermemişti. Öylece yüzüme bakmıştı. Sorduğu soruya cevap alana kadar konuşmayacaktı, anlamıştım.

"Eymen'e" diye sessizce fısıldarken kollarım istemsizce bedenime sarıldı.

Söylediğim isim ile dişlerini sıkarken "Şimdilik sadece bana aitsin. Seninle ne istersem onu yaparım." dedi.

HIRÇIN GÜVERCİNWhere stories live. Discover now