8.Bölüm "Avare Bir Serçe"

39.2K 1.9K 116
                                    

Bu bölümü yaptığı yorumlarla hikayeme ve bana çok şey katan sevgili arkadaşım, canım yazarım @Adenay 'a ithaf ediyorum. Hala yazarımızın "Kalbimdeki Ay Tutulması" kitabını okumadıysanız hemen başlayın derim. Gerek kurgusu gerek yazım diliyle okuyanları etkisi altına alan bu hikaye sizinde içinizi ısıtacaktır. Benden söylemesi ;)  

Yağız sakinleştiğimi anladığında beni yalnız bırakmıştı. Yattığım yerden kalkmak bile içimden gelmiyordu. Kalksam da ne yapacaktım zaten? Birkaç yaramı görüp bana acımış olan bu adama mı güvenecektim? O da en az Eymen kadar acımasızdı gözümde. Çıkarları için beni yanında tutuyordu. Ona karşı nasıl davranmam gerektiğini bilemiyordum.

Belki de her şeyi anlatsam bırakırdı beni. Vicdanı olan hiçbir insan beni tekrar o adama teslim etmezdi. Yıllarca, olanları kendime bile kabullendirememişken, nasıl olur da bir başkasına anlatmayı becerecektim bilmiyorum. İstesem de yapamazdım. Bu hatayı bir kez yapmıştım zaten, ikinci defa yapmayacaktım. Annem bile bana inanmamışken, bu yabancı mı bana inanacaktı. Boşuna düşünüp kafa yormamalıydım. En kısa zamanda buradan kaçmaktan başka kurtuluşum yoktu.

Uzandığım koltuktan kalkmaya çalıştığımda, unuttuğum boynumun acısıyla yüzümü buruşturdum. Elimle boynuma bir müddet masaj yapıp ağrıyan yeri yumuşattıktan sonra ayaklandım. Görünürde kimseler yoktu. Etrafta göz gezdirirken mutfaktan gelen tıkırtıları duyduğumda Yağız’ın orada olduğunu tahmin etmiştim. Yağız değilse bile Demir’di.

Çıplak ayaklarımın zeminde bıraktığı sessiz vuruşları kimselerin duymayacağını bildiğimden emin adımlarla mutfağa doğru yürüdüm. Açık olan mutfak kapısından tezgâhın üstünde bir şeyler yapan Yağız’ı gördüğümde bir müddet onu sessizce izledim. Arkası dönük olduğundan beni fark etmemişti.

“Siktir!”

Ağzından çıkan küfrün sebebini düşünürken bıçağı tezgâha fırlatıp, elini musluğa uzattı. Muhtemelen parmağını kesmişti. Hala beni fark etmediğini düşünerek hiçbir şey yapmadan onu izlemeye devam ettim.

“Öylece arkamda durup beni mi dikizleyeceksin Güvercin?” dedi. Hala bana bakmıyordu. Oysa ben yeteri kadar sessiz geldiğime emindim. Nasıl olmuştu da beni fark edebilmişti.

Yavaşça ona doğru yürürken. “Sen nasıl…” dememe kalmadan cümlemi yarıda kesti.

“Kokun bütün mutfağı sardı.” dediğinde utancımdan yerin dibine girmeği istedim. Her yeri Ben-Gay kokutmuştum.

“Senin yüzünden leş gibi kokuyorum.” dedim kendimden iğrenerek. Yanına geldiğimde parmağını musluğun altından çekip ağzına götürdü.

“Elini mi kestin?” diye sordum parmağına uzanarak. Ne yaptığımı fark edince geri çekildim. O sadece beni kaçıran adamdı. Bu şekilde ilgi görmeyi hak etmemeliydi.

Yaptığım hareket karşısında dişleri sıkılmış, yüzü gerilmişti.

“Ufak bir kesik sadece” diyerek dolabın üstündeki çekmeceye uzanarak yara bandı çıkarttı. Yara bandını açamadığını görünce elindeki bandı alıp açtım ve parmağına doğru uzattım. Ben buydum işte. Her ne kadar umursamaz olmaya çalışsam da başaramıyordum. Ne Eymen kadar acımasız; ne de Yağız kadar merhametsizdim.

“Yardımına ihtiyacım yok.” deyip tuttuğum yara bandını elimden çekip aldı.  Sergilediği bu tavır karşısında ne yapacağımı bilememiş, öylece ayakta dikilmiştim.

“Sana yardım edende kabahat.” diye kendi kendime mırıldandığımı duysa da umursamayıp tekrar tezgâhtaki bıçağa uzandı. Az önce yarım bıraktığı domatesleri kesmeye devam etti. Beceriksizce yaptığı bıçak hareketlerinden bu işte tecrübesiz olduğunu anlamıştım. Domateslerin kabuğunu bile soymadan büyük küçük nasıl rast getirirse kesip, ocaktaki tavaya atıyordu.

HIRÇIN GÜVERCİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin