14. Bölüm "Demek Seni Delirtmeyi Başardım Ufaklık"

33.1K 1.6K 130
                                    

Her zamankinden biraz daha kısa bir bölüm daha yükledim arkadaşlar. Sizin fikirlerinize ihtiyacım var. Acaba haftada iki defa bu şekilde kısa bölümler mi yüklesem, yoksa her zamanki rutinimizden mi devam etsem karar veremedim.

Yani haftada bir gün uzun bir bölüm. Fikirlerinizi yorum kısmında belirtirseniz çok sevinirim. Cidden kafam karıştı.


Bu arada aramıza yeni katılan arkadaşlarımız var. Her birini tanımaktan mutluluk duyuyorum gerçekten. Hoşgeldiniz dostlarım sefalar getirdiniz :))



Karanlık... Çok karanlıktı... Yine kâbuslarımın baş köşesine oturmuş bana sırıtan adamın görüntüsünü zihnimden uzaklaştırmak için derin derin nefesler alıyordum. Gördüğüm kâbusun etkisinden mi yoksa yazın boğucu sıcağından mı bilmem her yerim sırılsıklam olmuştu. Az önce gördüğüm rüyada, Eymen'in bana zarar verirken gözlerinin içinde beliren ifadeyi unutamıyordum. Gerçekte yaşadıklarımı rüyalarımda tekrar tekrar yaşamam reva mıydı? Aynı acıları tekrar tekrar hissetmem...

Alnımdan süzülen birkaç ter damlasını, avucumun içiyle uzaklaştırdım. Bacaklarıma dolanan pikeyi yavaş hareketlerle çekerken kalbimin hala delicesine çıkardığı gürültüyü duyabiliyordum. Saat gecenin bilmem kaçıydı. Işığı açıp üstümü değiştirmem gerekiyordu. Derin bir nefes alıp yatakta doğruldum. Vücudumun titremesi hala son bulmamıştı. Titreyen ellerimi yüzüme koyup yanaklarımdaki ateşi almaya çalışsam da nafile. İçimdeki yangını; ne sahip olduğum buz tutmuş küçük ellerim, ne de başka bir şey dindirebilirdi.

Sıcağın ortasında giydiğim uzun kollu pijamayı üstümden bir çırpıda çıkartıp attım. Kollarım kesikler içinde kalmıştı. Her geçen gün kesiklerim artış gösterirken kolumda kesilecek yer kalmaması beni daha da endişelendiriyordu. İçimin ürpermesine aldırmadan ellerimi, dirseklerimden omuzlarıma kadar gezdirdim. Ellerimde hissettiğim pürüzlü deri artık umurumda değildi. Bunları saklamak zorunda olduğum için sürekli uzun kollu ya da yarım kollu şeyler giymekten bıkmıştım. Açıkçası böyle yaşamaktan da bıkmıştım...

İçimden bağıra bağıra ağlamak gelse de kendimi tutuyordum. Herkes evdeydi ve ben, kimsenin beni bu durumda görmesini istemiyordum. Ağlamamak için sıktığım dişlerimi bir an olsun serbest bırakmadım. Işığı açmaya kalkacak cesaretim bile yoktu. Kafamı yatağımın yanındaki pencereye çevirip usulca perdeyi açtım. Tüm ihtişamıyla benimle eğlenir gibi ışıldayan dolunayın görüntüsü beni büyüsü altına alırken kapımın açılmasıyla hızla kafamı çevirdim.

Annem giydiği uzun geceliği ile kapımda dikilirken karanlıkta adeta bir hayaleti andırıyordu.

"Nehir iyi misin kızım?" sesi endişelenmiş gibi çıkmıştı. Ben hala gecenin bir yarısı neden pat diye gelip hatırımı sorduğunu anlamaya çalışırken Işığın düğmelerine basmasıyla odaya dolan aydınlık gözlerimi kısmama sebep olmuştu. Ellerimi gözlerime götürüp ışığın etkisini azaltmaya çalıştım.

"İyiyim anne ne oldu ki?" sesimin en iyi halini takınarak konuşmuştum. "Neden geldin ki bu saatte?"diye sordum.

"Çığlığını duy..."

Annem hala kapının önünde dikiliyordu. Nedense yüzü bembeyaz olmuştu. Ellerinden birini ağzına doğru kapatıp gördüklerine inanamıyormuş gibi korkulu gözlerini bana diktiğinde anlamsız gözlerle etrafıma baktım. Onun gördüğü ama benim göremediğim ne vardı ki? "Asıl sen iyi misin?" diyerek yataktan kalkıp yanına doğru geldim. Hala buz gibi olmuş gözlerle bana bakıyor hiçbir şey söylemiyordu. Gözlerim artık ışığa alışmıştı. Ellerimi kollarına koyduğumda hızla ellerimi uzaklaştırdı. Gözleri iki kolum arasında mekik dokurken şaşkınlığının sebebini de anlamıştım.

HIRÇIN GÜVERCİNWhere stories live. Discover now