44. Bölüm "Bırak Bedenim Bulansın Tenine"

18.8K 842 62
                                    

Canlarim sizleri cok seviyorum. Düzenlemeye fırsatım olmadi malesef. Bir hatamız varsa affola. Umarim bölümü begenirsiniz. Begendiyseniz yıldıza basmayi ve kısacık bile olsa yorum yapmayı unutmayın lütfen. Kucak dolusu sevgiler yolluyorum size. Cansınız cannn❤❤❤

  Karnımın acısıyla yüzümü buruşturup kaşlarımı kırıştırdım. Karnımın altındaki sertlik canımı çok yakıyordu. Gözlerimi açmak için kımıldattığımda başaramadım. Göz bebeklerim göz çukurlarımın içine gömülmüş gibi hissediyordum ve bu inanılmaz derecede acıtıyordu. Bağırmak için ağzımı açmaya çalışsam da nafile. Ağzımın içine sıkıştırılmış bez parçaları değil konuşmamı nefes almamı bile engelliyordu. Aynı zamanda ağzımdaki bezin başımın arkasındaki düğümü zaten zonklayan başımı daha da ağrıtıyordu. Kendime gelmek için kımıldamaya çalıştım fakat bir güç bacaklarımı daha sıkı sardı. Başım dönüyor gibiydi sanki. Bütün kan beynime toplanmış gibi hissediyordum. Vücudumu elimden geldiğince kasıp konuşmaya çalıştım ama kulaklarıma gelen ses bir hayvanın boğazından çıkan hırıltıdan öteye gidememişti.
Hareket ettiğimi hissediyordum. Hareket ettikçe daha da başım dönüyor bacaklarımın altında vücudumu sıkıştıran şey her ne ise sarsılmamı umursamadan daha hızlı hareket ediyordu. Kendi hırlamam dışında kulağıma gelen nefes sesinin nereden geldiğini anlamaya çalışıyordum. Aşağıya doğru savrulan kollarımı kaldırmaya çalıştığımda bileklerimdeki acı gözlerimi yaşartmıştı.
“Uslu dur!”
Duyduğum ses beynimin duvarlarında defalarca yankılanıp kulaklarımın uğuldamasına sebep olmuştu. Tüylerimi diken diken eden sesi tanımamam mümkün değildi. Bir kez daha çırpınırcasına hareket ettiğimde kalçalarıma inen darbe ile kalbim daha da hızlı atmaya vücudum istemsizce kasılmaya başlamıştı. Bir çuval gibi sallanmaktan başkası elimden gelmiyordu.
“Sonunda uyandın demek ufaklık?” benimle alay edercesine konuşan Eymen ile girdiğim mücadelede karnımın üzerinde daha fazla baskı hissetmekten başka bir şey hissetmedim. Savrulan saçlarım yüzüme değdiğinde anladım beni omzunda taşıdığını. Bunu fark ettiğimde daha da çırpındım. Bir şeyler söylemeye çalıştım ama beceremedim. Ağzımdaki bez çok sıkıydı. Attığım çığlıkları bile zor duyuyordum. Ağzıma tıktığı şey tükürüklerimle ıslanmış nefes almamı iyice zorlaştırmıştı.
“Devam et bebeğim. Sen böyle elimin altında kımıldamaya çalışırken ben daha çok tahrik oluyorum. Bilirsin zoru severim. Hele seni, daha da çok.” Attığı kahkaha sesi midemi daha da bulandırmaktan öte gitmedi. Bileklerimi sağa sola savursam da hiçbir şey göremediğim için sürekli boşluğu yarıyordum.
Nasıl olur da Eymen’in eline düşmüştüm anlamıyorum. Hala ne olduğunu anlamaya çalışıyor sessiz çığlıklarımla ve akıtamadığım gözyaşlarımla boğuşuyordum.
“Sana istediğini birazdan vereceğim fahişe. Sadece biraz daha sabret.”
Deliler gibi hıçkırıyor boğuk boğuk bağırıyor ve durmadan çırpınıyordum. Gözümdeki bezin ıslandığını fark etmesem ağladığımı bile hissedemeyecektim. Karnımın altındaki kemikli omzu acıdan beni kusmanın eşiğine getirmişti. Ama kusarsam ağzıma tıktığı bez yüzünden boğulup ölmem an meselesiydi. Belki de kusmalı ve ölmeliyim diye düşündüm. Bu, onun bana birazdan vereceği zararın yanında kurtuluş bile olabilirdi.
Birden bulunduğum konumdan çevrilip boşluğa itildim. Sırtıma değen sert zemin neredeyse bütün kemiklerimi tuz, buz edecekti. Kalkmaya çalıştığım da daha da yere çakıldım. Pislik herif ayaklarımı da bağlamıştı. Canım çok yanmasına rağmen sesimi çıkarmamaya çalıştım çünkü Eymen acıdan beslenen bir hayvandan farksızdı. Oturur pozisyona gelmeye çalışırken karnımın üzerinde hissettiğim bedenin acısıyla sırtım ve başım tekrar yere düştü. Kafatasım kırılmışçasına çok acımıştı. Boğazımdan fırlayan boğuk çığlığı benden başkasının duymadığına emindim.
Karnımın üzerine oturan kütleyi üzerimden atmak için çırpındım. Bu hareketlerim onu eğlendirmiş olacak ki tiz bir kahkaha bulunduğumuz yeri doldurdu. Kafamı sağa sola savurmaktan ve sıkılı bileklerimi savurmaya çalışmaktan başka bir şey yapamıyordum.
Bir eliyle boğazımı sıkarken boynumun yanında hissettiğim soğuk cismi, tanımamam mümkün değildi. Şah damarımın üstüne bastırdığı bıçak, tenimi yakarcasına acıtırken çırpınmaktan başka bir şey elimden gelmiyordu.
“Şah damarını kesmemi istemiyorsan debelenmeyi bırak.” Diyerek boğazımı daha da sıktı. “Sadece biraz oynayacağız ufaklık.” Hastalıklı sesi tüylerimi ürpertmekten başka bir işe yaramamıştı. Korkudan daha da çok çırpınmaya, çıkmayan sesimle yardım çığlıkları atmaya devam ettim.
“Demek zor kadını oynayacaksın. Tamam devam et o halde. Sen elimin altında çırpınırken ben de çığlıklarının ve vücudundan yayılan korkunun tadını çıkartacağım.” Boğazımdaki eli yavaşça çeneme gitmiş ve morartırcasına sıkmaya başlamıştı.
Ne yapacaktım, nasıl kurtulacaktım? Yağız neredeydi ve ben nasıl bu adamın eline düşmüştüm? Bilmiyorum… Yoksa… Yoksa Yağız’a bir şey mi yapmıştı? Aklıma gelen ihtimal karşısında olan gücümle çırpınmaya başladım. Artık hissettiğim acı ve korku umurumda değildi. Umurumda olan tek şey Yağız’ın iyi olduğunu bilmemdi.
Birden gözlerimin rahatladığını hissettim ama hala çırpınmaya devam ediyordum. Kirpiklerimi oynatmayı başardığımda birkaç defa gözlerimi açıp kapattım. Uzun süredir bağlı olmasının etkisiyle görüşüm bulanıktı. Vücudumdaki ağırlığın kalkmasıyla kendimi istemsizce geri doğru ittim. Gözlerimdeki karıncalanma sona ererken derin derin nefes almaya ve kendimi sakinleştirmeye çalışmaktan başkası elimden gelmiyordu.
“Sana yaşatacağım her şeyi sonuna kadar görecek ve hissedeceksin.”
Kafamı sesin geldiği yöne çevirdiğimde onu gördüm. Bacaklarını iyice yayarak yerde oturmuş elindeki bıçak ile oynuyordu. Ölümü andıran siyah gözlerinin içinde adeta parlayan alev parçaları gördüğüme emindim. Yaptığı her şeyden zevk alıyordu. Elindeki bıçağı ilk kez görüyormuş gibi incelerken derin bir nefes alıp sırtını duvara yasladı.
Gözümü ondan alamadığımdan bulunduğum yeri incelemeye fırsatım bile olmamıştı. Hızlıca etrafa baktığımda boş bir odada olduğumuzu gördüm. Yerdeki battaniye ve tahta bir sandalye hariç odada hiçbir şey yoktu.
“Beğenmedin galiba?”
Yüzümü tekrar ateş saçan gözlere çevirdiğimde Eymen’in yüzündeki arsız sırıtış midemi bulandırdı. Sırtını yasladığı yerden yavaşça doğrulup üstüme gelmeye başladığında sırtım duvara gelene kadar geri geri süründüm. Önüme gelip diz çöktü. Birkaç saniye gözlerime bakıp sustu. Elindeki bıçağı yüzümün kenarına koyup yavaşça boynuma doğru sürüklerken kafamı olabildiğince geriye iterek gözlerimi kapattım. Aldığı nefesi yüzümde hissetmek bedenimi germişti. Boynumdaki bıçak, üzerimdeki kazağın üst kısmında dolanırken birden kazağımın yakasının ucunu keserek üstümün göğüslerimin altına kadar yırtılmasını sağladı. Bağlı ellerimi anında gözüken çamaşırımın üstüne kapatıp ayaklarımla onu itmeye çalıştıysam da nafile. Bu ona daha da çok zevk vermişti.
Birden elindeki bıçağı ağzımdaki bezin altına sokup ağzımın serbest kalmasını sağladı. Bunu yaparken yanağımda hissettiğim yanma ve çenemden damlayan sıcaklıkla yüzümün kesildiğini anlamıştım. Ağzıma tıkılan bez parçalarını dilimle dışarı ittirmek düşündüğümden de zor olmuştu. O ise birkaç adım geri çekilmiş gülerek beni izliyordu.
“Bu halde bile kurtulmaya çalışman gerçekten beni çok eğlendiriyor ufaklık. Senin en çok da bu yönünü seviyorum. Hiçbir zaman vazgeçmiyorsun.” Diyerek ufak bir kahkaha attı.
Sonunda ağzımdaki bez parçalarından kurtulmayı başardığımda rahat bir nefes aldım. Bu adamdan nefret ediyordum. Nefret bile az kalırdı hissettiklerimin yanında. Vicdandan yoksun manyağın tekiydi.
“Bazen ne düşünüyorum biliyor musun Eymen?” diye sordum uzun süredir konuşmamanın vermiş olduğu çatallı sesimle. Korktuğumu ona belli etmeyecektim. Gözlerini gözlerime sabitlemiş söyleyeceğim şeyi bekliyordu. Yüzündeki hiçbir kasın oynamasına izin vermeyen bir hali vardı. Kaslarına bile hükmetmeye çalışan bir manyaktı o. “Bacağının arasındaki organın, sadece savunmasız kızların karşısında harekete geçebildiğini.”dediğim an yüzüme tokat bastı. Başımla beraber sola doğru savrulan bedenimi hızla toplayarak oturduğum yerde düzeldim. Ağzıma gelen metalik tada aldırmadan konuşmaya devam ettim.
“İşte sen busun hayvan herif. Kadınlara doğru düzgün dokunmayı bile beceremeyen zavallının tekisin.”
Hızla yanıma gelip çenemi kavradığı gibi sıktı. Canımın acısından gözlerim yaşarmıştı. “Hadi! Hadi şimdi de konuşsana kaltak!”diye bağırdı. “Birazdan seni sevgilinin önünde becerirken de bu kadar rahat davranacak mısın bakalım?” diyerek iğrenç ağzını dudaklarıma bastırdı. Onu itmek için olanca gücümle mücadele etmeye çalışırken aklımda sadece Yağız vardı. Buraya gelmemeli beni bu şekilde görmemeliydi.
“Dokunma bana pislik. Çek ellerini üzerimden.” Bağırarak onu üzerimden itmeye çalıştım. Beni bıraktığında fark ettiğim gözlerindeki karanlık ödümü koparmaya yetmişti.
“Yağız’ı bu işe karıştırma.” Dedim fısıltıyı andıran sesimle.
Ağzının kenarı zevkle kıvrılırken gözleri birden parlamaya başladı. “O herif çoktan bu işe karıştı bile. Hem biliyor musun ufaklık? işin en zevkli yanı; onun gözlerinin önünde bedenine sahip olduktan sonra onu, senin gözlerinin önünde öldürmek olacak.”
Söylediği şey ile sanki vücudumdaki bütün kan çekilmişti. Birden söyledikleri gözümün önünde canlanınca titreyerek“Lütfen.” Diye yalvardım. “Lütfen ona bir şey yapma.”
“Odayı dolduran kahkaha sesleri arasında beni kollarımdan bir bez bebek misali tutarak kaldırdı bir hışımda üzerimdeki kazağın geri kalanını yırtarak attı. Kulakları sağır eden çığlıklarım duvarlardan yankılanırken birilerinin bizi duyması için dua ediyordum. “İmdat yardım edin!”
Beni tekrar yere yapıştırdığında canımın acımasını bile umursayacak durumda değildim. “Sevgilin gelmeden önce bir ön sevişme yapalım değil mi?” diyerek çırpınmalarım arasında bacaklarımdaki ipi keserek pantolonumu da çıkartıp üzerime iyice abandı.
İç çamaşırımın iplerini de kestiğinde karşısında savunmasız kalmış bana dokunmaması için yalvarıyor, bağırıyor yardım istiyordum.
“Şimdi başlıyoruz işte.” Deyip yerdeki bıçağı alarak vücuduma kesikler atmaya başladı. O kadar hızlı ve derin çizikler atıyordu ki bağırmaktan ses tellerim kısılmıştı. Ağlamalarım, yakarışlarım dört duvar arasında yok olup giderken ben, acıdan tükenmiş sadece iç çekmeye başlamıştım. Sözlerim kifayetsiz kalmış hislerim buz tutmuştu.
“Şimdi sana kadınlara doğru düzgün nasıl dokunulurmuş öğreteceğim.” Diyerek vücuduma dokunmaya başladığında histerik bir şekilde titremeye tükenen son gücümle onu üzerimden atmaya çalıştım. Ne onu bedenimden uzaklaştırabilecek kadar güçlü, ne de bana yaptıklarına kayıtsız kalıp onu bıktıracak kadar dirayetliydim.
Çırpınışlarım ve çığlıklarım ona daha fazla zevk verirken bana dokunduğu her an benim sonum oluyordu. Aklımı kaybedecek kadar kendimden geçtiğimde gözüm kırılan kapıya ve üzerimden çekilip savrulan bedene kaydı. Hızla kendimi toparlamaya çalışıp bir duvar dibine sinerek olanları gözyaşları ve hıçkırıklar içinde izlemeye başlamıştım.
Yağız gelmişti. Eymen bana dokunurken yetişmişti. İki adamın boğuşmasını uzaktan donmuş bir şekilde izlemekten ve kendi kendime hıçkırmaktan başkası elimden gelmiyordu. Bir an Yağız’ın yere düştüğünü gördüm. Kalbim delicesine çarparken üzerim kesikler yüzünden kanlar içinde kalmıştı. Ellerimi çözmeye uğraşıyor tanrıya Yağız’a bir şey  olmaması için yalvarıyordum.
Bacaklarımdaki son gücü de toparlayıp eline bıçağı alan Eymen’in sırtına vurarak onu itmeye çalıştım fakat dizlerimin üzerine düşmekten başka bir şey yapmamıştım. Eymen yüzündeki sırıtış ile ayağa kalkmaya çalışan Yağız’ın karnına bıçağı sapladı. Herşey bir yavaş çekim misali gözlerimin önünden geçip gidiyordu. Donmuş bir vaziyette izlemekten başka bir şey yapamıyordum. Yağız tekrar ayağa kalkmaya çalıştı fakat ardı ardına gelen bıçak darbeleriyle yere yığılmak zorunda kalmıştı. Avazım çıktığı kadar bağırarak feryat figan ettim. Ağladım, yalvardım, yardım dilendim… Yerde kanlar içinde gözlerime bakan Yağız’a zar zor ulaşıp elini tutup ağlamaktan ve “Benim yüzümden.” Diye sayıklamaktan başka bir şey yapamadım.
“Eymen’in kahkahaları başımı döndürüyor kulaklarımı çınlatıyordu. Son kez gözlerimin içine bakıp bana “Elveda Güvercin.” diyen adamın yüzünü okşarken kanlar içinde kalan vücutlarımızı birleştirip Yağız’a gözyaşlarım içinde sarıldım… Yağız ölmezdi… Ölemezdi…
“Nehir, yapma güzelim böyle… Aç gözlerini… Nehir… Yanındayım Güvercin.”
Kalbim sıkışıyor soluklarım kesiliyor içimdeki acıyla kahroluyordum. “Benim yüzümden, benim yüzümden, benim yüzümden…”
“Sadece rüya görüyorsun sevgilim. Uyan. Buradayım, seninleyim.”
Yüzümde hissettiğim eller başımı sağa sola savururken hala ellerimde Yağız’ın kanı vardı sanki. Karanlığın içine çekilir gibi hissediyordum. Kaybolmuştum… Ölmeye hazır, biçareydim. “Yağız… Yağız… Yağız…”
“Hıçkırıklarım artık kulağımda bir uğultuya dönüşmüş gibiydi. Yağız’ın sesini duyduğumu düşünüyor ama içine çekildiğim karanlıktan çıkmayı bir türlü başaramıyordum.
“Nefes al Güvercin! Yanındayım güzelim.”
Yağız’ın yükselen sesi, beni karanlıktan çıkarmayı başarırken sımsıkı sıktığım gözlerim de yavaşça aralandı. Burnuma gelen okyanus kokusuyla rahat bir nefes alarak elleriyle yanaklarımı okşayan Yağız’a şaşkın şaşkın baktım. Kalbim hala delicesine çarpıyordu. “Buradasın.” Diyerek gözyaşları içerisinde boynuna sarılarak bir müddet kokusunu içime çekip ağladım.
“Buradayım Güvercin. Ben hep buradayım; daima yanı başında.” Kendimi başımı okşayan güçlü ellere bıraktığımda içimden Allah’a sonsuz şükürler ettim. Rüya da dahi Yağız’ı kaybetmek ölümden beterdi.
Yavaşça başımı kaldırıp Yağız’ın gözlerine baktım. “Seni seviyorum Yağız. Seni çok seviyorum.” Diye fısıldadım dudaklarını dudaklarımla mühürlerken…
Şefkatli ve bir o kadar da tutku dolu öpüşmemiz sona erdiğinde Yağız’ın kalçalarımda ki elleri yavaşça sırtıma doğru çıktı. Az önceki ateşli dokunuşlar yerini teselliye bırakmıştı. Yatakta yan bir şekilde birbirimize sarılmıştık. Az önce gerçek sandığım görüntüler kafamdan gitmek için direnirken yardıma yine Yağız’ın dokunuşları koştu. Boynumun girintisini öyle bir koklamıştı ki, kalbim tekleyecek sandım. Birkaç defa nefesini ciğerlerine hapsedermişçesine kokumu içine çekti.
“Keşke geçmişinin lanetli anılarından seni koruyabilsem Güvercin. Ne yaparsam yapayım kabuslarını engellemeyi başaramıyorum maalesef güzelim.” İşaret parmağı yanağımda tatlı bir kaşıntıya sebep olurken onun gözlerine bakabildiğim için Allah’a minnettardım.
“Bu geceki öyle bir şey değildi.” Diyebildim. Az önceki rüyanın ayrıntıları aklıma doluştukça çıldıracak gibi oluyordum. Yağız’ı kaybetmiştim. Avuçlarımdan kayıp gitmişti.
“Anlatmak istersen dinlerim.” Dediğinde gözlerimiz kesişti. Gözlerinde gördüğüm şefkat bir kez daha içimi titretti. Bu adamı kaybedemezdim. Buna izin vermeyecektim.
“Seni kaybettim.” Diyebildim gözlerim dolarak. “O kadar gerçekçiydi ki Yağız; mahvoldum. Kalbim yerinden canlı canlı sökülür gibi oldu.” Çok çok kötüydü.” Diyerek boynuna sarıldım. Kokladım… saçlarını sevdim… Kalbine dokundum içime sokmak istercesine…
“Sadece rüya Güvercin, sadece rüyaydı.”
“Sadece bir rüya değildi Yağız.” Diyerek söylediği şeye itiraz ettim. “O kadar gerçek ve acıydı ki ölmek istedim.”
“O pisliğin kalbini sökmeden bana ölüm yok!” dediğin de daha da sinirlenmiştim.
“Daha fazla ölümden bahsetmeyelim ne olur sevgilim.” Diyerek dudaklarını bir kez daha kana kana içtim. İkimiz de alev almış gibiydik. Yağız’ın arsız dokunuşları geçtiği her bir yanımı yakıp yıkıyor, beni tüketene kadar da durmuyordu. Dudaklarımdan çeneme, çenemden boynuma inen öpücükleri göğüslerimin üzerini çiçek bahçesine çevirmişti. Tutku ikimizi de ele geçirmiş tüketiyor her dokunuştan sonra daha fazlasını almak için sınırlarımızı zorluyordu.
Kendimi tamamiyle Yağız’ın dokunuşlarına bıraktım. Bu gece sonuna kadar gidecek kadar gözü karaydım. Bana bir tek o dokunsun, beni kendine ait kılsın istiyordum gideceğimi bile bile… Yüreğim, ruhum, aklım fikrim zaten onundu. Bedenimin de sahibinin olmasını istemek suç muydu?
Dudakları göğüslerimden usulca göbeğime gittiğinde derin bir iç çekerek bacaklarımdaki ellerini sıkılaştırdı. Birkaç tutkulu öpücükten sonra isteme istemeye kendini sırt üstü bırakmış derin derin nefes alıyordu.
“Ah Güvercin! Tenine değdiğim an beni büyüleyen duygulardan sıyrılmam ve durmam çok zor oluyor. Teninin kokusu beni başka diyarlara sürüklüyor her defasında. Bir yandan sonuna kadar git diyen iç sesimle savaşmak inan bana çok zor.” Dedi uzanırken.
“Durma o zaman Yağız. Al beni. Sadece sana ait olmak istiyorum.” Dirseğimi göğsünün üzerine koyarak yüzümü elime dayayıp gözlerine yalvarırcasına baktım. “Gelecekte neler olacağını bilmiyoruz. Yüreğim sana mühürlü zaten bırak bedenim de bulansın tenine. Ruhlarımız dans etsin aşkın ateşiyle.”
Eliyle saçlarımı okşayarak beni göğsüne çekti. “Bunu benden çok isteyemezsin inan bana Güvercin.”
“Öyleyse durmayalım Yağız. Sana ait olduğumu hissetmeye çok ihtiyacım var sevgilim.”
“İkimizin de buna ihtiyacı var Güzelim ama böyle olmaz.” Dediğinde yüzüm düşmüştü. Gitmeden bedenime bir iz bıraksın istiyordum. “Neden?” diye itiraz ettim. Sanırım bir nebze de gözlerim dolmuştu. Beni neden istemiyordu?
“Bunu sen gerçekten hazır olduğunda yapacağız Güvercin. Beni kaybedeceğinden korktuğun için değil.” Yüzümü okşarken dudaklarıma masum bir buse bıraktı.
Haklı olduğunu bilsem de bozulmadan edememiştim. Ondan, bedenimde izi varken değil de kokusu varken gidecektim. Yana yana yüreğim kavrula kavrula gidecektim. “Sanırım haklısın.” Diyerek az önceki masum öpüşünün aksine onu edepsizce öptüm. İkimiz de nefes nefese kalmış soluklanmaya çalışırken söyledikleri beni gülümsetmeye yetmişti.
“Zorluyorsun Güvercin; beni acayip zorluyor az önce söylediklerim için ölesiye bir pişmanlık duymamı sağlıyorsun. Her bir zerrem sana ölesiye susamışken beni delirtmeyi kafana koymuşsusun sen güzelim. Beni öyle öpmek de ne demek? Her an az önce söylediklerimi unutmanı isteyebilirim.” Dediğinde sırtımı dönerek esnedim.
“Yok yok sen haklıydın Yağız. Doğru zamanı bekleyelim.” Deyip sırtımı iyice bedenine dayayarak sıcaklığını hissettim.
“Beni bu gece öldürmeye niyetlenmişsin belli belli.” Diyerek kendini benden uzaklaştırıp yataktan kalktı.
“Nereye şimdi?” şaşkınca arkasından seslenmiştim.
“Nereye olacak soğuk bir duş almaya tabi.” Dediğinde kahkahamı tutamadım. “Sen gül gül. Pek yakında ben daha çok güleceğim Edepsiz Güvercin.” Deyip odadaki banyonun kapısını kapattı. Sanırım bu mutlu olduğumuz ve birbirimizle konuşmayı başardığımız son gündü. Sonrası daha çok nefret, daha çok ızdırap ve kırgınlıktı…     

HIRÇIN GÜVERCİNWhere stories live. Discover now