39. Bölüm "DESTUR!"

26.5K 1.2K 238
                                    


Sonunda yepyeni ve uzun bir bölümle karşınızdayım. Uzun bir aradan sonra hızımızı kesmeden tam gaz ileri gideceğiz. Bu dönemde beni yalnız bırakmayan ve desteğini esirgemeyen herkese candan teşekkür ederim. Umarım bölümü beğenirsiniz. Sizden tek ricam begendiyseniz eğer yıldıza basıp beğendiğinizi belirtmeniz ve kısacık da olsa yorumlarınızı belirtmeniz. Hepinize keyifli okumalar dilerim. Aşk ve mutluluk hayatınızdan eksik olmasın inşallah :)) 

Sandalyeden kalkıp yerdeki bavulun içinden temiz birkaç parça eşya alarak banyoya gittim. Suyu olabildiğince sıcağa ayarlayıp önce ellerimi yıkamaya başladım. Ellerimden süzülen pembeleşmiş kalıntılar, su ile akıp gitti. Doktorun pansuman yaptığı dudağım sıcak suyun temasıyla acımış olsa da bunu umursayacak durumda değildim. Aklım, fikrim, tüm benliğim Yağız ile doluydu. Henüz bir yaşam belirtisi göstermeyen adam, benim yegane varlığımdı. O varsa vardım, yoksa yoktum. Hayat bizimle acımasız bir oyun oynuyordu. Bakalım bu oyundan kim sağ çıkacaktı. İçindeki kötülük ile etrafına pislikler saçan Eymen mi, yoksa sevgimizin gücüne tutunup ayakta kalmak için mücadele veren biz mi?

Şampuanı alıp sıkmak için avucumu uzattığımda, avucumun içindeki çizgiler pembe rengini almıştı. Gözlerim bir kez daha doldu. Bunları yaşamak zorunda mıydık ki? Neden bizim de normal bir hayatımız yoktu. O Eymen belasından nasıl kurtulacaktık en önemlisi de Yağız yine eski sağlığına kavuşacak mıydı? Kafamda dönüp duran sorular başımın ağrısını daha da arttırıyor, bütün yollarımı çıkmaza sürüklüyordu.

Elimdeki şampuanı gözlerimi diktiğim avucuma sıkmak neden bu kadar zordu. Sonunda elimden kayan şampuan ile birlikte ben de yere yığıldım. Tepemden dökülen sıcak su ile birbirine karışan gözyaşlarım içimdeki bu acıyı hafifletmek yerine daha da harlandırıyordu. Bir elimi ağzıma kapatıp hıçkırıklarımın dışarıdan duyulmaması için çabaladım. Islak saçlarımı yüzümden çekip ellerimi yüzüme kapattım. Çıplak vücudum fıskiyeden süzülen sıcak suya inat, Yağıza bir şey olacağı korkusuyla zangır zangır titriyordu. İçim üşüyordu, içimde bir yerlerde saklı kalmış o yaralı çocuk da benim gibi büzülmüş çaresizce ağlıyordu.

Hayat; hiç bu kadar can yakıcı, yaşamak; hiç bu kadar zor olmamıştı. Yüzümdeki ellerimi, kendime doğru çektiğim dizlerime sardım. Kafamın içindeki ağırlığı, daha fazla taşıyacak kuvvetim kalmamıştı. Başımı dizlerimin üzerine koyduğumda biraz olsun sakinleşebilmek için tanrıya yalvardım. İyi olmalı, Yağız'a güç vermeliydim. İç çekişlerim yavaş yavaş kesilmeye başladığında kapının kırılacakmış gibi vurulmasıyla aniden irkildim. Tonlarca ağırlıktaki bir taş parçası gibi hissettiğim başımı zorlukla kaldırıp suyu kapattım.

"Eğer ses vermezsen kapıyı kırıp içeri gireceğim Nehir. Korkutma kızım beni."

Demir'in endişeli sesi birden kulaklarıma dolduğunda biraz olsun kendime gelmiştim.

"Be... Ben iyiyim Demir, merak etme."

"Oh çok şükür. Madem iyisin de ne bok yemeye bana cevap vermiyorsun. Dakikalardır sana sesleniyorum. Ödümü koparttın Nehir kız."

"İyiyim dedim ya Demir. Endişelenmene gerek yok." Sesimi olabildiğince iyi çıkması için kendimi zorluyordum.

"Bir buçuk saattir banyoda olduğunun farkında mısın acaba?"

Bir buçuk saattir burada mıydım gerçekten. Gözlerim ellerime kaydığından kandan eser kalmamıştı. Aksine ellerim sudan buruş buruş olmuş, bembeyaz görünüyordu.

HIRÇIN GÜVERCİNWhere stories live. Discover now