43. Bölüm "Benden Uzak Durmanı Yasakliyorum!"

19.9K 880 137
                                    

Merhabalar dostlarim. Sıze söz verdigim gibi bölümü yükledim. Yalniz düzenlemeye pek vaktim olmadigi icin yazim yanlislari olduysa kusuruma bakmayin :)) Okadar cok kişiye tesekkur etmek istiyorum ki. Ama bunu baska bir zamana saklayacagim cunku oglum uyandi :) Bana her zaman destegini esgirmeyen ve beni bu yolda yalniz birakmayan herkese cok tesekkur ederim. Onlar zaten kendilerini biliyorlar fakat ben tek tek isimlerini de yazacagim insallah birdahaki bolum. Yagız ve Nehir'in aşkini özleyenler varmis. Daha doyamadan aralari bozuldu deyip sitem edenler :)) Bu upuzun bölüm sizlere gelsin o zaman ;)) Sizi seviyorum...

Dar, patika bir yolda el ele yürürken içimde tarifsiz bir mutluluk baş göstermesine rağmen kalbimin derinliklerinde süzülen ve tam anlamıyla mutluluğumu yaşamamı engelleyen bir huzursuzluk içimde kol geziyordu. Çok mutluydum. Yağız yanımdayken her şeyi unutacak kadar mutluydum. Hatta içimdeki huzursuzluğu bastıracak kadar aşk sarhoşuydum. Bundan sonra ne olacak bilmiyor hatta düşünmek bile istemiyordum. Yağız’ın dediği gibi kötü düşünceleri kafamdan atmam gerekti fakat ne ben az önceki telefon konuşmasını yok sayabilecek kadar soğukkanlı ne de sevdiğim adamın benim yüzümden görebileceği zararı hiçe sayabilecek kadar gözü karaydım. Bu işin içinden nasıl çıkacaktım bilmiyorum. Belki de Yağız’ın Eymen’i yakalamasını beklemeliydim. Sonuna kadar onun yanında kalıp savaşmalıydım bilmiyorum ama Yağız’ın kollarımda kanlar içinde yere yığıldığı anı unutamıyordum. O anlar aklıma geldikçe bir an evvel onun yanından kaçıp uzaklaşmak istiyordum. Benim alacağım zarardansa onun nefes aldığını bilmek benim en büyük gerçeğimdi.
“Sana dedim güzelim. Beni dinlemiyor musun?”
Yağız’ın elini yüzümde hissetmemle daldığım düşüncelerin içinden hızla çekildim. “Anlamadım canım, ne demiştin?” diye sordum. Yağız’ın çenemi kavrayan elinin sıcaklığı içimi ısıtmıştı. Başparmağı ile yanağımı usulca okşadı.
“Kar’ı sever misin diye sordum birkaç sefer ama sen dalmışsın.”
Yüzüme endişeli ve bir o kadar sevgi dolu gözlerle bakan adamı sonsuza dek kaybedebileceğim düşüncesini hızla aklımdan uzaklaştırdım. Yüzüme düşen soğuk şeyi o zaman fark edebilmiştim; kar… Dudaklarımda beliren gülümsemeyi fark eden Yağız da anında bana karşılık verdi. “Kar…” diyebildim mutluluk ve şaşkınlıkla.
“Günaydın. Ben iki saattir boşuna mı konuşuyorum Güvercin?” Yağız’ın sitem eden tatlı yüz ifadesi bana her şeyi unutturmuştu bile.
“Kusura bakma dalmışım canım.” Dedim mahcupça gülümseyerek. Bir yandan elimi açmış lapa lapa yağan kar damlalarını avucumda hissetmeye çalışıyordum. “Çok güzel gerçekten. Çok severim karı.”
Boştaki elini de diğer yanağıma koydu. Yüzümü avuçlayarak yüzünü bana yaklaştırdı. Sıcak nefesi içimde hoş bir meltem estiriyordu. Lapa lapa yağmaya başlayan kar muazzam bir görüntüyü gözler önüne seriyordu.
Yüzüme değen kar damlaları Yağız’ın nefesiyle buharlaşırken kalbim heyecanlı bir kuş gibi pır pır atıyordu.
“O halde seni burada öpmeme itiraz etmezsin sanırım Güvercin?” diyerek dudaklarımı dudaklarıyla örttü.
Nefeslerimiz birbirine karışmaya başlarken ellerimi Yağız’ın beline sardım. Onun sıcaklığında yok olmaya ihtiyacım vardı. Gözlerimi kapatmamak için kalbimle verdiğim mücadeleyi kazanmış Yağız’ın kapanan gözlerinin arasından süzülen uzun kirpiklerini ve yüzünün aldığı huzuru bu sefer izlemeyi başarmıştım. Dudaklarımız ahenkle dans ederken beline sardığım ellerim usulca yukarı çıkıp ensesinde küçük bir gezintiye çıkmıştı bile. Yaşadığımız bu anı aklıma, kalbime, ruhuma kazımalıydım. Ellerimden biri, Yağız’ın saçlarına uzandığında saçlarına doluşan karların bir kısmı uçuşarak kirpiklerinin üzerini yavaşça örttü. Dudaklarımda arsızca dolaşan dili ve küçük ama bir o kadar şehvetli ısırıklar daha fazla gözlerimin açık kalmasına müsaade etmemişti. Nefeslerimiz birbirine karışırken bedenlerimiz de neredeyse birbirine yapışmış eksi bilmem kaç derece olan sıcaklığı yükseltmeyi başarmıştı. Belimden kalçalarıma doğru inen dokunuşlar başımı döndürmeye yetmişti. Ağzıma gelen tat bu kadar mı lezzetli, bu kadar mı iştah açıcı olurdu bilmiyorum ama şu anda dışarıda olmasaydık sanırım çoktan kendimi Yağız’a teslim etmiş olurdum.
Yağız’ın hayaline dalmışken belimi daha sıkı saran eller ve şefkatli dokunuşlar bu rüyadan uyanmamı daha da zorlaştırıyordu. Yağız’ın sesiyle biraz olsun kendime gelmiş ve gözlerimi açmayı başarmıştım. Parmak uçarlımda yükselmiş vaziyette Yağız’ın boynuna Kuala gibi sardığım kollarımı çekmeden o güzelim yeşillerine bir müddet bakakaldım.
“Yine mi duymadın Güvercin?” diye sordu Yağız alaycı bir ifadeyle.
Ne diyeceğimi bilemeden birkaç saniye kalakaldım. “Anlamadım?” diyebildim gülümseyerek.
“Kardan adam olmadan önce buradan bir an evvel uzaklaşalım dedim de beni duyan yok yine.”
“Sence bu benim suçum mu?” Yavaşça kollarımı Yağız’dan çekip hesap sorarcasına belime koydum. “Beni böyle ateşli öperken seni duymamı nasıl bekleyebilirsin acaba?”
Yağız karşımda sırıtırken ben zeytinyağı misali su yüzüne çıkmaya çalıştıkça daha da dibe batıyordum.
“Bunu ikinci kez duymak gururumu okşadı ne yalan söyleyeyim.”
“Neyi ikinci kez duyuyormuşsun bakalım?”
“Öpüşmemizi ateşli bulduğunu tabi ki.”Derken yüzünü kaplayan hain ve imalı gülümseme yanaklarımın kızarmama sebep olmuştu sanırım. Utancımdan kızarmış olmalıydım."Haklısın beni duymaman senin suçun değil Güvercin. Sebep tamamen vahşi cazibem ve öpücüklerimle senin aklını başından almış olmam.”
Eline verdiğim kozu sonuna kadar kullanmakta usta bir sevgilim vardı. Tek kaşını imalı bir şekilde kaldırmış belimi kendine daha sıkı yapıştırmış haince benimle alay ediyordu.
“Hayatıma giren bütün kadınları memnun etmişimdir zaten yavrum.” Dediğinde birden cinler tepeme çıkmıştı. Ellerimi ikimizin arasına sokup bir hışımda onu geri ittim. Çok başarılı olamasam bile bedenlerimizi biraz olsun birbirimizden uzaklaştırmıştım.
“O halde git o hayatına giren bilmem kaç yüz tane kadını memnun etmeye devam et.” Diyerek arkamı dönüp sinirle yürümeye başladım. Arkamdan kulaklarımı çınlatan kahkaha sesini duyunca daha da sinirlenmiştim.
Birkaç adım uzaklaşmıştım ki kolumdan çekilmemle geriye doğru savruldum. “Hadi ama güzelim, beni geçmişte yaşadığım ilişkiler yüzünden yargılamayacaksın değil mi?”  Kollarımı tutan elini yavaşça ittim.“Sen onları bu kadar gözüme sokana kadar aklıma bile gelmemişti.” Diye çıkıştım. Yüzündeki pis sırıtış hala yerindeydi.
“Hepsi geride kaldı Güvercin. İsimlerini bile hatırlamıyorum.”
“Bilakis, aramızda muhabbet konusu yapacak kadar iyi hatırlıyorsun bence.” Dedim kırgınca. Canım sıkılmıştı. Her ne kadar o kadınları düşünmediğini bilsem bile bu şekilde bahsetmesine kızmıştım.
“Birisi fena kıskandı sanırım.”
“Sana inanmıyorum Yağız. Yaptığın şey için özür dileyeceğine hala şaka yapıyorsun.” Benden öncesini hiç düşünmemiştim. Sanki hep beni sevmişti Yağız. Böyle bir şey söylemesine incinmiştim. Sanırım biraz da kıskanmıştım. Hatta bayağı kıskanmıştım.
Yüzümdeki ciddi ifadeyi görmüş olacak ki benim şaka yapmadığımı anladı. “Gel buraya güzelim. Sadece şaka yapmak istemiştim.”diyerek beni kendisine doğru çekti fakat ben gitmemek için direndim.
“Benden uzak durmanı yasaklıyorum.”diyerek beni kollarının altına aldı. “Hiç kimseye sana baktığım gibi bakmadım ve daha önce hiç kimseye aşık olmadım Güvercin. Sana dokunduğumda ruhumu titreten ve tüylerimin her birini şaha kaldırmayı başaran tek kadın sensin ve ben sensiz nefes dahi alamıyorum.”
Söylediği şeyler karşısında etkilenmemem mümkün müydü sanki? Hemen yelkenleri suya indirmiştim. Kollarımı beline sarıp başımı da boynuna soktum. “O halde bir daha bana böyle şeyler söyleme çünkü her ne kadar geçmişte de olsa hayatına benden başka kadınların girmiş olması kalbimde ince bir sızıya sebep oluyor. Benden başkasının tenine dokunmuş olması, seni öpmüş olması ve sana ait olm…”
“şiiittt” diyerek iki parmağını nazikçe dudaklarıma bastırdı. “ Geçmişimde yaşanan hiçbir şey ile kendini kıyaslama. Senden başka hiçbirine ruhumu teslim etmedim Güvercin. Seni kırdığım için üzgünüm. Gözlerini dolduracak kadar ileri gittiğimin farkında değilim.” Dudaklarıma küçük ama samimi bir öpücük bıraktı. Üzgün bakışları bir an suçlu hissetmemi sağlasa da “Sanırım haklısın.” Diyebildim kokusunu içime çekerek.
“Hangi konuda?”
“Birazcık kıskanmış olabilirim.” Dediğimde kulağımı patlatacak kadar kuvvetli bir kahkaha attı.
“Birazcık mı? Sanırım dünyadaki en kıskanç Güvercine aşık oldum.”
“O kadar da değil abartma. Birazcık dedim. Abartmakta ve büyütmekte üstüne yok.” Diyerek önüne geçip yürümeye başladım. Kar hızını arttırmış, yerleri beyaza boyamıştı bile.
“Ben mi abartıyorum?”dediğinde durup gözlerimi kısarak ona baktım.
“Şansını fazla zorlama bence.” Dememle çığlığı basmam bir oldu. Beni birden omzuna atmış kahkahalarla gülüyordu. “Anlaşılan senin koca çenen kapanana kadar bu ıssız ormanda donacağız.”“Koca çenem demek? Başka nelerimi kocaman buluyorsunuz bakalım beyefendi?” Beni omzundan aşağı doğru sarkıtmış olmasını umursamadan bir elimi çeneme koymuş ciddi cidi hesap sorma moduna girmiştim. O ise arada gülüyor ve hızlı adımlarla yürüyordu. Etrafıma göz gezdirdiğimde ormanın arasında geçen dar bir patikada olduğumuzu fark ettim. Ağaçların yaprakları ve yerler beyaz örtüye bulanmıştı bile.
“Poponu tabi ki de.” Dediğinde bu sefer cidden sinirlenmiştim.
“ Popomu kocaman mı buluyorsun gerçekten? Bence abartıyorsun Yağız. Sırf beni sinirlendirmek için böyle söylüyorsun değil mi?”
“Hayır güzelim. Niye seni sinirlendireyim. Sordun söyledim işte.”
“Demek popumu beğenmiyorsun.”
“Öyle bir şey demedim lafı çarpıtma.”
“İnmek istiyorum beni hemen yere indir lütfen.”
“Biraz daha konuşursan popona şaplağı yiyeceksin.”
“ Senin popomla ne derdin var Allah aşkına?”
“Ne derdim olacak? Aksine tam avuçlarıma layik.” Diyerek popoma küçük bir şaplak attı.
“Ayyy… Beğenmediğini sanıyordum. Bakıyorum da dokunmak için bahaneler arıyorsun.”
“Beğenmediğimi kim söyledi? Aksine bayılıyorum yavrum. Hatta vücudunda en sevdiğim yerlerin başın…” Dediğinde biraz utanmıştım doğrusu. Ayrıca içime de su serpilmişti.
“Tamam tamam gerisini duymak istemiyorum. Şu popo muhabbetini kapatalım artık.”
“Bence de kapatalım yoksa gezmek falan umurumda olmayacak seni doğruca eve götüreceğim. Hatta yatağıma desem dah…”
“Yağız! Anladım.” Diyerek onu susturdum. Zaten o da beni omzundan indirip muzipçe gülerek dudağıma küçük bir buse verdi."Yanakların kızarmış.” Dedi
“Soğuktandır.” Dediğimde sesli gülmesi o kadar hoşuma gitmişti ki ben de ona eşlik etmeden duramadım.
“O halde seni daha fazla üşütmeden girelim şu cafeye de sıcak bir şeyler içelim.” Diyerek elimden tutup ne ara geldiğimizi bile fark etmediğim cafenin kapısından içeri girdik.
Yağız ile olmak onunla vakit geçirmek paha biçilmezdi. Sıcak bir şeyler içip sohbet ettik. Zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım bile. Akşama doğru Yağız, korumalardan birini arayarak bizi almasını istedi. Korumalar gelmeden önce tuvalete gitmek için hareketlendiğimde Yağız da benimle birlikte kalktı.
“Tuvalete gideceğim sadece Yağız. Benimle gelmene gerek yok. Küçücük yer zaten. Bağırsam duyulur.” Diyerek onu oturması için cesaretlendirmeye çalıştım.
“  Ne olacak Güvercin, kapıda beklerim hem aklım kalmamış olur.”
“Saçmalama lütfen. Hep böyle korkuyla mı yaşayacağız? Sürekli tedirgin olmak istemiyorum sevgilim. Şimdi ben gelene Kadar beni burada bekleyeceksin tamam mı?” diyerek yerine oturmasını sağladım.
“Sadece normal bir hayat sürmek istiyordum. Korku ve endişe olmadan gönlümüzce yaşamak çok mu zordu?”
Lavaboda ellerimi yıkadığım esna da kulaklarımı sağır edecek bir silah sesi işittim. Çok yakında patlamıştı. Birkaç el daha duyduğumda iyice telaşlandım. Hızla kapıdan çıkıp koşarcasına giderken bir yandan da Yağız’ı görebilmek için oturduğumuz masayı bulmaya çalışıyordum. Gözüme boş sandalyeler takılınca birden kanım çekildi. Elim ayağım titremeye başlamıştı bile. Soğuk soğuk terler dökerken az önce Yağız ile oturduğumuz masanın yanında boş gözlerle dikiliyordum. Yağız yoktu!
Herkes sandalyesinde hiçbirşey olmamış gibi oturmaya devam ediyordu. Sanki az önceki silah seslerini duymamışlar gibi meraksız ve telaşsız muhabbetlerini sürdürüyorlardı. Gözlerimin dolmasına engel olamadım. Etrafa bir kez daha baktığımda yine Yağız’ı göremedim. Eymen bizi bulmuş muydu? Yağız neredeydi? Onu kaybetmiş olma düşüncesi midemin bulanmasına sebep olmuş bir elimle midemi tutarak öğürmüş bir yandan da derin nefesler alarak kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum.“Bayan iyi misiniz?”
Yanıma gelen ve bana telaşlı gözlerle bakan garsona cevap verecek kadar bile kendimi iyi hissetmiyordum.  Elimle masadaki suyu işaret ettiğim de anında demek istediğimi anlamış ve bir bardak suyu bana uzatmıştı. Ancak, titreyen elimle sımsıkı tuttuğum bardaktan birkaç yudum su içtikten sonra konuşacak duruma gelmiştim.
“Az önce yanımda oturan beyi gördünüz mü acaba? Beni masada bekleyecekti.” Diye sordum endişeyle.
“Hayır görmedim ama siz hiç iyi görünmüyorsunuz.” Diyerek oturmam için beni sandalyeye doğru yönlendirdi.
“Hayır oturmak istemiyorum bırakın lütfen.” Garsonu itip yürümeye başlayacaktım ki “Birkaç el silah sesi daha duydum. Ne oldu biliyor musunuz?” diye sordum panikle.
“Dışarıdan geldi fakat çok soğuk olduğu için merak edip bakmadık. Muhtemelen avcılardan birinden gelmiştir.”
“Ne avcısı?” dememe kalmadan başka bir garson tarafından çağırılan çocuk özür dileyerek uzaklaştı. İçimdeki sıkıntı git gide daha da artarken kendimi dışarı attım. Görünürlerde kimse yoktu. Kulağıma gelen konuşmaya benzer sesleri dinlediğimde cafenin arkasından geldiğini fark ettim ve hızla oraya doğru yöneldim. Dişlerimin birbirine vuran sesini bastırmaya çalıştıysam da başaramadım. Gözlerimden süzülen yaşlara aldırmadan içimden bildiğim bütün duaları tekrarlıyordum. Tek istediğim Yağız’a bir şey olmamış olmasıydı. Köşeyi döndüğümde karşıma çıkan manzara daha da midemi bulandırdı ve yere eğilerek kusmaya başladım. Yağız’ın ayaklarının dibinde kanlar içinde yatan bir hayvan ve üstü başı kan içinde kalmış bir adam vardı. Bu sefer bir yandan öğürüyor bir yandan da Yağız’ı sağ salim gördüğüm için şükürler ediyordum.
“Nehir? İyi misin güzelim? Ne oldu?” Yağız beni görür görmez yanıma gelmiş beni belimden yakalamıştı bile. “Montun nerede senin?  Manyak mısın neden bu halde dışarı çıktın ki?”
“Be… be… ben seni göremeyince” diyerek kollarımı Yağız’ın boynuna sarıp hıçkırmaya başladım.
“Buradayım güzelim yanındayım.” Dedi. Üzerindeki montu çıkarıp üzerime sardı. Yağız’ın yanında gördüğüm adam elindeki su şişesini uzattığında iğrenerek kafamı hayır manasında salladım. Adam bu hareketimi normal karşılayıp yerdeki cansız hayvanı bacağından tutup sürüklemeye başlamıştı bile. Bu manzaraya daha fazla dayanamayacağımdan yüzümü iyice Yağız’ın boynuna soktum. Hala elim, ayağım titriyor gözlerimden istemsizce yaşlar süzülüyordu.
“Niye haber vermeden ortadan kayboluyorsun Yağız? Senin neler yaşadığımdan haberin var mı?” hıçkırıklarım daha da şiddetlenince Yağız beni daha sıkı sardı.
“Haklısın Güvercin. Özür dilerim düşünemedim. Sen gelene kadar döneceğimi ummuştum.”
“Dönmedin ama. Korktum… Sana bir şey oldu sandım. Silah sesi duymuştum. Allah kahretsin Yağız vuruldun sandım.” Göğsünü hafifçe yumruklarken bir yandan da yaşadığı için şükürler ediyordum.
“ Yaşıyorum bak.” Diyerek elimi kalbinin üzerine koydu. Burada Nehir… Nehir… diye atan bir kalp var. Duyuyor musun?”
“Hiç de komik değilsin.” Diyerek akan gözyaşlarımı sildim ve hızla üzerinden çekilip yürümeye başladım. Cafenin içine girerken tuttuğu elimi bir an bırakmayı düşünsem bile yapamadım. Masadan montumu alıp konuşmadan cafeden çıktık. Bizi almaya gelen koruma, arabayı Yağız’a verip kendisi arkadaki diğer araca geçti.
Arabaya biner binmez içeriden gelen sıcaklıkla gevşemeye başlamıştım. İkimizden de çıt çıkmıyordu. Aramızdaki sessizliği bozan o oldu.
“Tüfek sesini duyunca ne olduğuna bakmak istedim. Buralarda ava çıkan çok olur biliyorum fakat emin olmam gerekiyordu. Senin bu kadar erken çıkacağını ve panikleyeceğini düşünemedim.” Dediğinde burnumun ucuna işaret parmağı ile hafifçe dokunarak tebessüm etti. Ben ise kollarımı göğsüme dolamış her ne kadar rahatlamış olsam da surat asmaktan da geri durmuyordum.
“Bir daha beni endişelendirecek bir şey yapma.” Diye söylendim sessizce.
“Yapmam ama sen de rahatla artık Güvercin. Her şey daha iyi olacak söz veriyorum.” Dedi arabayı durdurduğunda. Her ne kadar gülümseyerek onu rahatlatmış olsam da Yağız’ı tekrar kaybetmiş olduğumu hissetmek kalbimi derin bir yasa boğmuştu. Benim yüzümden ona bir zarar gelirse ömür boyu kendimi affetmezdim.
Yürürken neredeyse iki saati bulan yol, arabayla on dakika bile sürmemişti. Yağız arabayı durdurduğunda elimi tutup dudaklarına götürdü. “Ellerin buz gibi olmuş.” Diyerek birkaç defa avuçlarındaki ellerime üfledi. Sıcak nefesi bütün tüylerimi şaha kaldırmıştı. Onun yanında olmak yaralı ruhumu gün be gün iyileştiriyor, acılarımı sanki hiç yaşanmamış kılıyordu. Gittiğimde ruhum, her zamankinden daha çok kanayacaktı biliyordum. Asıl bilmediğim şey; yokluğumun Yağız’a nasıl tesir edeceğiydi. Bu ayrılık ikimizi de yakıp, yıkıp kül edecekti hissediyordum. Bir gün küllerimiz birbirine karışıp bizi yeniden var edebilecek miydi, yoksa dağılan her bir kül zerresi gibi birbirimizden çok uzaklara mı savuracaktı?
“Güzelim iyi misin? Daldın yine.” Yağız’ın yanağımda gezinen sıcacık elini tutup dudaklarıma götürdüm. Kokusunu derin derin içime çekip sıkıca sarıldım.
“Seni çok seviyorum.” Diyebildim fısıltıyı andıran sesimle.
“Ben de seni Güvercin, ben de seni.”
*******
O günden sonra aradan neredeyse iki hafta geçmişti. Eymen’den ses seda çıkmamasına rağmen içimdeki huzursuzluk gün be gün artıyordu. Üç gündür Demir eve gelmiyor kendi evinde kalıyordu. Yağız bir an olsun beni yalnız bırakmamış işlerini evden sürdürüyordu. Ara sıra onu ve Demir’i evin kuytu köşelerinde konuşurken yakalasam da her defasında beni iş ile ilgili olduğuna inandırmışlardı. Ta ki bir beş gün önce tesadüfen konuşmalarına şahit olana dek.
Çalışma odasının önünden geçerken kulağıma gelen kırılma sesiyle irkilip tam kapıyı açmaya niyetlenmiştim ki Demir’in sesini işitmemle kapının önünde durdum.
“Etrafı kırıp dökmen seni rahatlatacaksa hiç durma kır dök!” diye bağırdı Demir. “Elimizden geleni yapıyoruz ama sen de biliyorsun ki bu pislik, ortadan yok olmakta usta. Her ne kadar istemesen de bir açık vermesini bekleyeceğiz. ”
“Sen beni anlamıyor musun yoksa anlamak mı istemiyorsun Demir? Her geçen gün sevdiğim kadının gözlerinde korkuyu görmek ve hiçbir şey yapamamak ne kadar acı verici biliyor musun?”
“Benim de Nehir’i ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun. Sence ben istemez miyim bir an evvel o Eymen itini bulup derisini yüzmeyi abi? Ama adam yer yarıldı içine girdi sanki. Biraz daha sabredersek mutlaka bir açık verecek ve yaptığı ilk hatada ensesine bineceğim sana söz.”
“Zamanımız yok Demir! Sen de bunu anla. Bir sürü adam var bu itin peşinde nasıl olur da bir açık vermez aklım almıyor.”
“Eymen’in yerini bilen yok. Bütün adamlarını ortada bırakıp kaybolmuş. Bir planı var belli. Yakında kokusu çıkacak inan bana abi.”
Eymen henüz bulunamamıştı biliyordum ama her defasında Yağız’ın verdiği ümitlere tutunuyor bir an evvel bulunması için dua ediyordum. Duyduğum konuşmalar her zaman varlığını bildiğim ama hiçbir zaman kulaklarımla işitmediğim gerçeklerin birer aynasıydı. Gitmeliydim artık. Bir an evvel buradan uzaklaşmalıydım. Bu bilinmezlik; fırtına öncesi sessizlikten başka bir şey değildi. Konuşmanın bittiğini sanıp tam uzaklaşacaktım ki Yağız’ın sesi beni yerime mıh gibi çaktı.
“Her gece Demir, her gece çığlıkları gözyaşlarına karışarak uyanıyor. Bense ona sarılıp teselli vermekten başka hiçbir şey yapamıyorum. Yaşadıklarını silip atmak için nelerimi vermezdim ki? Bazen keşke diyorum, keşke tüm kötü anılarını, acılarını kendime alabilsem. Tüm o kötülükler hiç yaşanmamış olsa ve Nehir bu kadar yara almamış olsa. O zaman bir nebze rahat bir nefes alabilirim belki. Ama ne ben; yaşananları bir karabasan misali üzerime alabilirim ne de sevdiğim kadın silebilir ruhundaki derin çizikleri. Yapabileceğim tek şey ne pahasına olursa olsun o iti bulup inine sokmak. Öleceğimi bilsem de onun geberdiğini görmek için son nefesime kadar mücadele etmekten vazgeçmeyeceğim.”
Öleceğimi bilsem de… Onca söylediği şey arasında kafamda dönen yegane cümle. Ölüm… Yağız… Hızla kapıdan uzaklaşarak kendimi yatak odasındaki banyoya attım. Kalbimin deli gibi çarpmasına ayaklarımdaki güçsüzlük de eklenince dizlerimin üzerine yığılıp kalmamak elde değildi. Ellerimi yüzüme kapatıp sessizce ağladım. Saatlerce… Belki dakikalarca… belki de bana yıllar gibi gelen saniyelerce… Gitmeliydim. Bir yolunu bulup Yağız’dan gitmeliydim…

Bölümü begendiyseniz lutfen yildiza basmayi ve yorum birakmayi unutmayin. Hepiniz seviliyorsunuz cok hemde. Bir dahaki bölümde görüsmek dilegimle mululukla kalin. ❤❤❤

HIRÇIN GÜVERCİNWhere stories live. Discover now