45. Bölüm. "Senin Bir Suçun Yok Güvercin!"

15.7K 795 103
                                    

Hepinize merhabalar arkadaşlar. Bölümü tamamlayamadım malesef fakat sizi bekletmemek için bir kısmını bugün yayımlamak istedim. Devamı bir kaç gün içinde tekrar yüklenecektir. Bu arada yeni kapağımız nasıl olmuş? Ben çok beğendim kapak tasarımı sevgili yazar arkadaşım Denizz_Cakmak ait. Ellerine sağlık canım. Çok mutlu ettin beni. Aynı zamanda yazarımızın "Bırak Kalbim Alev Alsın" kitabını da severek okuyorum. Muhakkak bakmanızı öneririm. Ateş ve Alev'in imkansız ama bir o kadar da tutkulu aşkına şahitlik etmek muazzam bir duygu.  

Yavaş yavaş hareketli bölümlere geçiş yapacağız artık. Bu bölümden sonra olaylar tüm hızıyla devam edecek. Hepinize keyifli okumalar.

  Aradan geçen bir hafta boyunca Demir hiç gelmedi. Bir şeyler olduğundan şüpheleniyor fakat emin olamıyordum. İki gündür kapının önündeki koruma sayısının arttığı da dikkatimden kaçmamıştı. Yağız'ı bazen çalışma odasında telefonla konuşurken görüyor neler olduğunu sorduğumda da beni ustaca geçiştiriyordu.

Yastığın altındaki elimi yavaşça çekerek yanıma uzattım. Gece üstüne yatmış olmalıydım hafifçe karıncalanmıştı. Derin bir nefes alarak tavana diktiğim gözlerimi kırpıştırdım. Yağız yine erkenden kalkmış olmalıydı. Yorgana sinen kokusunu içime hapsetmek istercesine soludum. Bir haftadır bir fiil gitme planları yapıyor, yaptığım planları gerçekleştirmek için fırsat kolluyordum. Gidecektim... Kafaya koymuştum. Sevdiğim adam benim yüzümden ölemezdi, ölmemeliydi. Evin her köşesi koruma doluyken buradan kaçmam imkânsız gibi görünüyordu. Yağız zaten beni hiç yalnız bırakmıyordu.

Bir gece uyku tutmamış Yağız uyurken hava almak için dışarı çıkmıştım. Hatta bahçe kapısına kadar yürüdüğümde kimsecikler ortada görünmemişti. Korumaları varlığımdan bir haber sanmıştım. Tam dış kapıyı açmak için kapının şifresini tuşlayacağım zaman nereden çıktığını anlamadığım koruma ordusu başıma toplanmıştı. Öyle ki Yağız bile uyanmış neler olduğuna bakmak için aşağı indiğinde ona yaptığım açıklamaya karşı bana bir ton fırça atmıştı. 'Gece gece hava almak için dışarı çıkmam çok saçma ve tehlikeli bir hareketmiş, onu neden uyandırma girişiminde bulunmamışım, sadece pencereden hava alamaz mıymışım...' gibi Yağız'dan bir çok azar yemiştim. Bana telkinde bulunurken bile gözlerindeki korku kırıntıları içimi acıtmıştı. Defalarca özür dilememe rağmen nedense gideceğimi hissetmiş gibi gözü hep üzerimdeydi. Zaten gönüllü olmadığım bu başarısız kaçma girişimlerimin engellenmiş olması bir yandan içimi rahatlatıyordu. Her defasında bir sonraki güne atılan kaçış planı gerçekleşemeden yok olup gidiyordu...

Buram buram Yağız kokan yorganı üzerime daha çok çekip sıkı sıkı sarıldım. Her akşam bu kokuyla uyumak ve her sabah bu kokuya uyanmak varken nasıl gidebilirdim ki...

Açılan banyo kapısına doğru kafamı çevirdiğimde buharların arasından çıkan Yağız, Yunan Tanrılarını bile kıskandıracak vücuduyla günümü aydınlattı. Neredeyse kasıklarına kadar inen havlu her an düşüp kalbimi yerinden çıkaracakmış gibi dururken göğsünden süzülen su damlaları gözüme, gönlüme şahane bir manzara bahşediyordu. Bu adam bu kadar yakışıklı mıydı? Yoksa ben her defasında ona daha fazla hayranlık mı duyuyordum?

Elindeki havluyu saçlarında umursamaz bir şekilde gezdirirken uyandığımı farketmiş yüzünde hayranlık uyandırıcı bir gülümseme oluşmuştu. "Günaydın güzelim." Yanıma gelip dudağıma masum bir öpücük kondurdu. Yanağıma koyduğu elini kaydırıp başparmağı ile dudağımın kenarını hafifçe silerek alay eder gibi göz kırptı ve gardıroba doğru ilerledi.

HIRÇIN GÜVERCİNWhere stories live. Discover now