48. Bölüm "İstediğin Yere Gitmekte Özgürsün!"

14.3K 910 178
                                    


    Başım, sağa sola istemsizce savrulurken vücudum, ufak sarsıntılar eşliğinde sallanıyordu. Göz kapaklarımı açmaya bile gücüm yoktu. Başımda yavaş yavaş kendini hissettiren ağrı şakaklarıma baskı yapıyor dişlerimi sıkmama sebep oluyordu. Neredeyse her gün çektiğim migren atağı kendini yavaştan hissettirmeye başlamıştı. Gözlerimi, bütün gücümle açmaya çalıştıysam da başaramadım. Başım yana düşerek sert bir şeye çarptığında canımın acısıyla yüzümü buruşturdum. Neler oluyordu ki? Midemin bulanmasıyla ağzıma gelen acı tadı, yutarak bertaraf etmeye çalıştım. Uyku ile uyanıklık arasında gidip gelirken birden aklıma düşen görüntülerle kalbim hızlı hızlı çarpmaya başladı. Yağız gelmişti... Gelmişti gelmesine ama bizi çoktan ardında bırakmış yüreklerimizi kasıp kavurmuştu. Aklıma doluşan görüntüler ve söylenen o acımasız sözler biraz olsun beni kendime getirmeye başlamıştı. Ellerimi yavaşça şakaklarıma götürüp usul usul ovaladım. Herşeyi hatırlamanın verdiği acı, başımın ağrısını daha da şiddetlendirmişti. Avuç içlerim ile şakaklarımı ovalarken istemsizce bir ah çektim. Kirpiklerim yavaş yavaş açılırken gözlerime vuran güneş ışığıyla birlikte yüzümü daha da buruşturarak ellerimi ani bir refleksle yüzüme kapattım.

"Kahretsin" diye söylendim. Oturduğum yerden aniden sarsılmamla birlikte ellerim otomatikman yüzümden çekilmiş bedenimi korumak istercesine öne doğru uzanmıştı. Kulaklarıma gelen fren sesiyle kendime gelmiş gözlerimi de fal taşı gibi patlatmıştım. Göğsümü sıkıştıran şeyi çekmeye çalışırken arabada olduğumu anca idrak edebildim. Kafamı sola doğru çevirdiğimde Yağız'ın ifadesiz bir şekilde araba sürdüğünü gördüm. Çok küçük bir an gözlerini bana çevirip iyi olup olmadığımı kontrol etti ya da bana öyle geldi. Hala soğuk, hala ruhsuzdu...

Huzursuzca yerimden kımıldadım. Kafamı oynattıkça beynim sanki yerinden çıkacakmış gibi sallanıyordu. Üzerimdeki ıslak kıyafetler değişmişti. Derin bir nefes alarak başımı tekrar koltuğa yasladım. Yağız'ın bana mecburiyetten dokunduğunu bilmek bile içimde kelebeklerin uçmasını sağlıyordu. Keşke o anları hatırlayabilsem diye içimden geçirdim. Yağız'ın dokunuşlarını bir kez daha hissedebilmek paha biçilmez olurdu.

Başımın ağrısıyla birlikte mide bulantım biraz daha artmıştı. Aramızdaki sessizlik Yağız'ın aramıza ördüğü duvarların bir getirisiydi. Uzun bir müddet konuşmadan gittik.

Kafamı yavaşça kaldırıp Yağız'a doğru döndüm. Onu o kadar çok özlemiştim ki. Gözlerim yüzünün her bir karesini ezberlercesine taradı. Bir mimik dahi oynatmadan sadece yola bakıyordu. Bir elini başının yanına yaslamış diğer eliyle de direksiyonu kavramıştı. Gözlerinin yeşillerine adeta sonbahar gelmişti. Sakalları; her zamankinden daha uzun, saçları yine kısacıktı. Günler öncesinde, bana sevgiyle bakan adamdan şimdi eser yoktu.

Derin bir nefes alarak "Beni nereye götürüyorsun?" diye sordum. Uzun bir süredir konuşmadığım için sessim çatallı çıkmıştı. Soruma cevap vermediği gibi yüzüme bakmaya bile tenezzül etmemişti. Oysa ben onun o gül cemaline saatlerce bakabilmek için nelerimi vermezdim ki...

"Cevap vermeyecek misin?" diye sordum bütün cesaretimi toplayarak. Bana böyle davranması canımı acıtıyordu.

Beni dinlemek istemediğini belirtircesine hızla radyoyu açtı. Arabanın içi birden müzik sesiyle dolmuştu. Sanırım bana olan tepkisini böyle gösteriyordu. Yaptığı bu hareket karşısında öfkelenmiştim. Zaten çalan hareketli müzik başımı daha da çok ağrıtmıştı. Bir hışımda radyonun kapanma düğmesine bastım. Yağız buna bile tepki göstermedi. Beni yine yok sayıyordu.

HIRÇIN GÜVERCİNTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang