20. Bölüm "Güvercin Sana Emanet"

35.6K 1.8K 270
                                    

      Yola çıkmamızın üzerinden yaklaşık iki saate yakın geçmişti. Demir bizi arabasıyla takip ediyordu. İstanbul'un şaşalı ışıkları gerçekten göz kamaştırıcıydı. Ankara'dan sonra burada yaşamak bana güven vermişti. Bu şehir herkesin gözünü korkuturken, bana huzuru fısıldıyordu. Burada Eymen'in beni bulmasının imkânsız olduğunu düşünmüştüm. Şimdi anlıyorum ki aslında hiçbir şey imkânsız değilmiş. İstanbul sadece benim gözümde bu kadar büyükmüş. Başkası için istenildiğinde avucunun içi kadar küçük olabiliyormuş. Kafamı cama yaslamış bu muazzam şehri hayranlıkla izliyordum. Eğer bir şansım olsaydı hep burada yaşamak isterdim.

"Kaşlarını çatmış ne düşünüyorsun yine?"

"Yağız'ın sesi daldığım hülyalardan beni gerçekliğe döndürdü. Kafamı camdan kaldırıp ona doğru çevirdim. Bu kadar hengâmeye karşın nasıl hala bu kadar kusursuz görünmeyi başarıyordu anlamıyorum. Koyu renk kaşlarının altında parlayan yeşil gözleri, beni resmen içine çekiyordu. Bu kadar kısa sürede bu kadar derin duygular hissetmem normalmiydi bilmiyorum.

"Sana diyorum Güvercin ne düşünüyorsun böyle kara kara?"

"Şey ben hiç... hiçbir şey düşünmüyorum." diye kem küm ettim.

Yağız'ın gülümsemesi gözlerinin içine kadar dağılırken gözlerimi ondan almam mümkün değildi. Bir adama gülmek bu kadar mı yakışırdı.

"Öyle olsun bakalım Güvercin."

"Öyle zaten. Onu bunu bırak da Gecenin bir yarısı Derya'ya ne diyeceğim ben şimdi. Bir telefon açsaydım bari? Belki de uyumuştur." Konuyu değiştirmek için yaptığım hamle Yağız tarafından görülmüş ben de rahatlamıştım.

"Telefonunu takip edilmemek için parçalara ayırıp atmıştım. Numarası aklındaysa benimkinden arayıp haber verebilirsin geleceğini, ama bu gece Derya ile konuşup eve gideceğiz. Böylesi senin için daha güvenli." Cebinden çıkarttığı telefonu bana uzatmıştı.

"Sen benim telefonumu parçalayıp attın mı?" Söylediği şeyi daha yeni idrak etmiştim. "Ne hakla bunu yaparsın Yağız?" diye sesimi yükselttim kendime engel olamayarak. Bütün rehberim gitmişti. Anne ve babamın arkadaşlarının numaraları vardı o telefonda.

"Tamam Güvercin bu kadar sinirlenmene gerek yok. Sana daha iyisini alacağımdan emin olabilirsin."

"Senin telefonuna muhtaç değilim. Kendim de telefon alabilirim. Anlamıyorsun Anne ve babamın arkadaşlarının numaraları vardı o telefonda." Diye kırgınca mırıldandım.

Yağız'ın eli yanağımı okşadığında gözlerimi ona çevirdim. Bir eli direksiyonu tutarken diğer eli yanağımı usul usul okşayıp bana teselli veriyordu.

"Özür dilerim, o anda böyle bir şeyi düşünemedim. Hadi ama suratını asma böyle. Ben sana hepsini adreslerine varana kadar şeceresini çıkarttıracağım söz." En son yüzümün yanında sarkan saçı alıp kulağımın arkasına sıkıştırdı.

Haklıydı bu kadar üzülmeye değmezdi zaten. Bu zamana kadar birkaç kişi hariç hiç biriyle görüşmemiştik zaten. Numaraları olmasa da olurdu. Mesele numara değildi zaten. Onlar bana ailemden kalan yegâne varlıklardı. Akrabamız yoktu bizim. Sadece ailemin dostları vardı. Onları tanıyan insanlarla konuşma ihtimali bile huzurlu hissetmemin sebebiydi.

"Asıl bu kadar büyüttüğüm için ben özür dilerim." dedim konuyu daha fazla uzatmaya niyetim yoktu. Yağız elini yanağımdan çekip tekrar direksiyona koydu. Yüzümde hissettiğim boşluk hissi bile bu adama ne kadar alıştığımın sebebiydi.

HIRÇIN GÜVERCİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin