JYİ•44

9.9K 1.3K 454
                                    

Neler daha ağırdır sırtımızda,Acılarımız ya da anılarımız mı?

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Neler daha ağırdır sırtımızda,
Acılarımız ya da anılarımız mı?

|•|

Defin işlemlerinin ardından Yağız ortadan kayboldu. Kendine bir şey yapacak diye aklımız çıkıyordu da her saat başı hayatta mı diye aramak zorunda kalıyorduk. Yalnız kalsın istemiyorduk ama o bizi yanında istemiyordu... Bunun dışında anca üç gün sonra Dua'nın evine gidebildim. Bana kalsa ayrılmayacaktım yanından da bana kalmıyordu işte. Ablalarım yalnız kalması gerektiğini ve zamana ihtiyacı olduğunu söyleyince geri durdum. Aslında yerimde duramıyordum. Onun her gece ağlayarak uyuduğunu düşünürken uykularım kaçıyordu. Her an çektiği acının yüküyle eziliyordum. Her gün her an birinin doğuyor olduğu gibi öldüğünün farkındaydım. Bu ne ilk ne de sondu. Biliyorum. Ben de biliyorum. Ama tanıdığım birinin ölmesini kabullenmek çok başkaydı. Dua'nın halini düşünemiyordum. Onu görmem lazımdı. Ona sarılmam ve yalnız olmadığını söylemem lazımdı. Onun yanında olmalıydım. Birini suçlamak istiyorsa kendini değil beni suçlasın istiyordum. Sırtlandığı ne varsa taşırken ona yardım edebilirdim. Beni itiyor olsa da geri adım atmazdım.

Taşıma kamyonlarını evinin önünde görünce beynimden vurulmuşa döndüm. Karşımdaki Şevval Nakliyat yazan kamyonun varlığını reddettim. Bu gerçek değildi. Düşündüğüm şey hiç değildi. Hızımı kesmeden evin bahçe kapısını geçtim. Açık evin kapısını aştığımda donup kaldım. Bu halini hatırlıyordum bu evin. Bu boş kimsesiz halini çok iyi biliyordum. Etraf kutularla dolu içeride yabancı bir hava vardı. Büyükçe bir tabloyu taşıyan adamlara yol verirken merdivenlere yöneldim. Dua'nın odasının önüne geldiğimde elim kapı kolunda olduğum yerde durdum. Aman Allah'ım! Bu oluyor olamaz değil mi? Ya içerde yoksa? Ya... gerçekten... hiçbir şey demeden gittiyse? Korkunun ecele faydası yoktu. Açtım kapıyı içeri girdim. Kahretsin. Bomboş. Hiçbir şey yoktu. Onu hatırlatan mor duvarlar haricinde kimse yoktu odada. Yatağı yoktu, kütüphanesi yoktu. Ne oturma grubu ne çalışma masası... ona dair lanet olası hiçbir şey yoktu! O yoktu!

"Delikanlı kime baktın?''

Arkamı dönüp benimle konuşan adama baktım. Orta yaşlı adamın giydiği tulum üzerinde 'Şevval Nakliyat' yazıyordu.

Elimle yüzümü sıvazladım. ''Aa... Ben...'' Boğazımı temizledim. ''Ev sahiplerine bakmıştım. Onlar... Onlar komşumuz...''

''Biraz evvel çıktılar. Kıl payı kaçırdın. Aslında evin kızı da bunu bıraktı.'' Derken bana doğru bir kağıt parçası uzattı. "Hemen aşağıdaki büyük bahçeli evin posta kutusuna koymam için ricam etti. Albay ailesinin evine gidecekmiş. Zahmet olmazsa götürür müsün? Komşu olduğunuza göre yeri benden daha iyi bilirsin."

"Bizim ev."

"İyi bak. Al."

Yutkunurken kağıt parçasına uzandım. Dörde katlanmış kağıdı kim istese açar. Ben de açtım.

juliet yaşamak istiyorWhere stories live. Discover now