Alışmak

982 88 172
                                    

London Grammar - Hey Now

Doğumun zor bir şey olduğunu hepimiz illa ki birinden ya da izlediğimiz bir şeyden duymuşuzdur hayatımızın bir noktasında. O yüzden yeni bir bilgi değildi bu benim için. Belki de abartıyordum ama bebeğimin yaşadığı doğum muhtemelen duyduğum doğumlardan çok daha sancılıydı. Hala inanamıyordum benim minik kedimin 5 aslan gücüne çıkmış olmasına. İşin garip tarafı benim haricimde herkes de normal karşılıyordu bu durumu. Elçin bile...

İlk geceden sonra azalsa da hala az az vardı yine de acısı. Ender hanımın da dediği gibi çok zorlu bir doğum olmuştu ama iki bebeğimin de sağlıklı bir şekilde yanımda olması yetiyordu bana. Yine de bana bir söz söyleme hakkı düşmez gibi de geliyordu. Acıyı çeken o sancıları yaşayan ben değildim sonuçta. Evet, kısmen ben de '9 doğurmuştum' tabiri yerindeyse ama bebeğimle karşılaştırmak mümkün bile değildi.

İlk gece zordu. Çok zordu hem de. Hemşirenin dediği gibi emzirmeyi denemişti bebeğim hemen. Ama tahminimden çok daha uzun sürmüştü bu. Tekrar ter içinde kalmıştı bebeğim. Gözleri yine mutsuzlukla dolu dolu olmuştu. "Neden yapamıyorum ki?" diye kendini suçlarken o "Bir insan neden kendisine böyle güzel bir paketlemeyle verilen yemeği kabul etmez?" diye küçük bebeğimi sorguluyordum ben de. Evet babalık libidomu hiçbir zarara uğratmadığı gibi bir miktar beklettiğinden arttırmış olabilirdi. Ve evet bir baba olarak öyle ağır falan olmayacaktım. Serserilik forever!

Konumuza geri dönersek, büyük çabaların sonunda az da olsa emmişti kızım ve 10 saate yakın dışarıda bekleyen herkesi, haliyle sıra sıra, içeri alabilmiştik sonunda. Herkes yorgundu. Herkes meraklıydı. Herkes çok beklemişti. Herkes bebeğimizle daha çok vakit geçirmek istiyordu ama herkes de aynı zamanda Elçin'in yorgunluğunu da görüyordu. O yüzden istemeyerek de olsa yanımızda çok durmamıştı kimse. Annemler bile. En uzun duran Mine olmuştu ki zaten bu beklenecek bir şeydi. İlk o girip bir daha çıkmamıştı. Teyzelik yakışmıştı miniğe ama. Elçin'le minik versiyonlarına bakıp kıkırdayıp duruyorlardı.

Evet kızım Mine'nin minik versiyonu gibiydi daha çok. Kızıl gibi gözükmüyordu şimdilik. Saçlar bendendi belli ki. Ten annedendi ama gerisini asla çıkaramıyordum. Herkes farklı bir şey söylüyordu. "Ay Barış aynı sen!", "E Elçin kendini doğursaymışsın!" gibi çeşitli söylemler vardı. Evet kızım çok güzeldi ama gerçekten henüz hiçbir şeye benzetemiyordum. Muhtemelen daha çok Elçin gibiydi ama. En azından burnu ve teni.

Herkes gidince Ender hanım çıkmadan önce bir kez daha uğramıştı yanımıza. "Biraz yürümeye çalışman lazım Elçin. Canın acıyacak ama... Denemen lazım." deyip bana dönmüştü sonrasında, "Tansiyonu düşebilir, korkma Barış.".

Neden herkes benim bir şeylerden korkacağımı veya etkileneceğimi düşünüyor ki?!

Sonuç olarak kızımızı uyutmayı başardığımız o minicik arada Elçin'i kaldırıp yürütmeye çalışmıştım. Ender hanımın dediği gibi tansiyonu düşmemişti ama yine de zorlanmıştı bebeğim. O yüzden çok gezinmeden geri dönmüştük odamıza. İyi ki de dönmüştük çünkü daha Elçin yatağa yatmaz ağlamaya başlamıştı ufaklık. Ve gece boyunca da çok durduğu söylenemezdi. Sanırım babalık bir şekilde etkilemişti beni. Artık bebeklerin ağlamasını durduramıyor gibiydim.

İlk gece kadar zor gelmemişti ama sonrası. Belki birbirimize alışıyorduk. Belki kızım dokunuşlarımızı yeni çıkarmaya başlamıştı. "He evet bu babam olmalı, annemin karnına da hep dokunurdu." diye düşünmeye başlamıştı herhalde ki kucağımda daha sakin durmaya başlamıştı. Annesi gibi başını boynuma sokmaya bayılıyordu. Gerçi pek bir seçeneği yoktu henüz, ben nereye koyarsam orada duruyordu ama en azından en huzurlu durduğu yer boynum diyebilirdim. Sırtına elimi koymamı seviyordu bir de. Zaten elim kadardı neredeyse boyu. Bütün sırtını kaplıyordu haliyle. Kıpırdatmamı istemiyordu. Öylece dursun istiyordu sadece.

CapellaWhere stories live. Discover now