Sopa

3.3K 263 743
                                    

Hooverphonic - Mad About You

Bölüme minik bir duyuruyla başlayalım. Her duyuruda olduğu gibi bu duyuruda da hoşunuza gitmeyecek şeyler yazacağım:)

Malum sınav dönemi geldi, sınavlara hazırlık bir yandan farklı kişisel işler bir yandan da hikayeler derken karman çorman oldum. O yüzden sizlerin anlayışınıza sığınarak bir süreliğine bölüm yazamayacağımı duyurmak istiyorum. Yeni moda sezon finali falan diyorlar bu aralara, isterseniz öyle deyin isterseniz çalışma molası ama ben birkaç haftalığına izninizi istiyorum.

Beni tanıdınız artık, fırsatım varsa sizleri asla bekletmiyorum. Konsere gideceksem ya da başka bir işim varsa da yazıp öyle hallediyorum işimi. O yüzden anlayış göstereceğinizi düşünüyorum ve ilk fırsatımda hemen döneceğimin sözünü veriyorum.

Bir minik bir şey daha. Duyurular hikayelere özeldir çünkü illa her okuyucu iki hikayeyi de okuyacak diye bir durum söz konusu değil. O yüzden diğer hikayeye duyuru yapınca onunla alakalı, bu hikayeye yapınca bununla alakalı duyuru. Her seferinde 'Peki diğeri?' sormanıza gerek yok, duyurusuz bölüm yayınlamadığım hiç olmadı bugüne kadar:)

İyi okumalar diler hepinizi öperim:)

En sevmediğim şeylerden biri beklemekti sanırım. Sabırsız adamdım ben. Bir şey yapacaksam, bir şey istiyorsam hemen olacaktı. Beklemeye sabrım yoktu. Sevmezdim de. Şanslıydım, beni bekletmekten nefret eden bir ailem vardı. Çocukluğumdan beri ailecek ne koyduysak kafaya yapardık hemen, beklemeden. Bugüne kadar beklediğim tek şey Elçin'di. Sabırla, kendimin bile şaşırdığı bir sabırla, beklemiştim kendisini. Birlikte olmamızı beklemiştim ama hala da beklerdim Elçin'i. Giyinmesi uzun mu sürecek, sıkıntı değildi. Beklerdim. Ehlileştirmişti o konuda da beni. Ama bu hala trafikte sinir krizi geçirmemi engellemiyordu.

Elçin arabadayken bıcır bıcır konuşup ilgimi dağıttığından trafiği çok da umursamıyordum aslında. O da beraber geçirilen vakitti sonuçta bizim için. Koltuğa bağdaş kurup uzun uzun anlatırdı çünkü Elçin. Hayal kurmak onun işiydi. Belki dediği gibi kendini öyle uyutmaya alıştığı içindi ama ucu bucağı olmayan bir hayal dünyası vardı. O yüzden anlatacağı bir şey yoksa hayalleri vardı. Eğlenesi varsa tatlı tatlı eğlendirirdi de. Elçin'in yanında sıkılmak imkansızdı yani. Trafiği bile çekilir hale getirebilen başka bir insanoğlu yoktu bence dünyada.

Şimdi arabada tek başıma oturunca iki dakika beklemek bile fazla gelmişti bana. Sıkıntıyla üfleyip parmaklarımla ritim tuttum direksiyonda. Aynadan Elçin'i görmeye çalıştım ama arkamdaki koca kamyon yüzünden hiçbir şey göremiyordum. Oflayıp başımı yasladım arkama. Elçin'in gösterdiği ara yola çok az kalmıştı. Birkaç metre daha gitsek burnumu sokardım sanki yola ama tek santim ilerlemiyordu trafik. "Elçin beni beklemiyordur umarım." diye mırıldandım kendi kendime. Hava çok sıcaktı çünkü. Ama benimle birlikte girmek isteyebilirdi eve, o yüzden bekliyor da olabilirdi.

Sonunda biraz ilerledi trafik. Ben de Elçin'in gösterdiği ara yola attım kendimi. Ama tam da yola girerken gözüme bir şey takıldı, kızıl kızıl parlayan bebeğim ve karşındaki kişi. "Kim ki o?" diye sordum kendi kendime. Aras olabilirdi belki. Ama gördüğüm o saliselik zamandan çıkaramamıştım tam olarak kim olduğunu. "Aras'tır Aras." diye kendimi teselli etmeye çalışsam da içime nedensizce oturan fil pek izin vermedi buna. Arabayı bulduğum ilk yere gelişigüzel park edip kendimi sıcağın içine attım. Aklımdan bir yandan Elçin'in Ateş ve Aras hariç hiçbir arkadaşını bilmediğimi geçirirken bir yandan da yaptığım paranoyayı durdurmaya çalıştım.

CapellaWhere stories live. Discover now