Çekirge

4.5K 288 589
                                    

Birsen Tezer - Çal Kapımı

Sanki başka bir dünyadaydım. Sıkıntım, derdim, sakladıklarım yoktu. Ben ve Barış, dünyanın en tatlı tembelliğini yapıyorduk. Vakitsiz bir yerde, belirsiz bir zamanda; sadece biz ve tatlı tembelliğimiz. Aldığım nefes bile bir farklıydı. Barış'ın belimde gezen eli, tenimi yalnız bırakmayan dudakları, yavaş yavaş sevişi... Her şey bambaşka bir dünyadan gibiydi. Öyle farklı, öyle güzeldi. Ama gerçek hayat dürtüp duruyordu sırtımızdan. Ne kadar homurdanıp yok saymaya çalışsak da olmuyordu. Kendini belli ediyordu. Bütün huzurumu alıp içine kara kara lekeler bırakıyordu. Gözlerimi daha sıkı kapayıp Barış'a biraz daha sokulmaya çalışmam da fayda etmiyordu, gerçekliğe geri dönmemiz gerekiyordu.

Derin bir iç çekip Barış'ın göğsünden başımı kaldırdığımda o yüzden garip garip baktı bana. Sanırım onu dürtmemişti gerçekler. "Gizemler gelir birazdan." diye mırıldandım yanıma çekmek için. Labdan erkenden kaçıp gelmiştim buraya. Duru'nun yüzme kursu olduğunu da biliyordum. Gizem de deneylerini kime nasıl devretmesi gerektiğiyle meşguldü. O yüzden rahat rahat gelmiştim. Ama şimdi geçivermişti o rahatlık. O tatlı tembellik yerini kaktüsün üstünde yatıyormuşum gibi hissettiren gerçekliğe bırakmıştı.

Gözlerini açmadan "Bence gelsinler." dedi tembel tembel, "En muhteşem söyleme tekniği. Biz bir şey söylemeden anlarlar hem.". Gülüp çenesinin altına bir öpücük bıraktım, "Yine de kalplerine indirmeden söylemek daha iyidir belki.". Gözlerini aralayıp sırt üstü yattığında görüntüsü derin bir iç çekimine sebep oldu, "Ne oldu Elçin hanım? Hoşunuza giden bir şey mi gördünüz?". "Serseri!" deyip göğsüne vurmak için havaya kalkan elimi yakalayıp öptü, "Utanma utanma. Sen de haklısın bebeğim. İç çekmelik adamım şimdi.". "Barış ya!" diyerek kalktım yataktan hızlıca, "İç çekmelik değil dayaklık adamsın!".

Başını yastığa bırakıp minik bir kahkaha attı. Gülmemek için dudaklarımı dişlemek zorunda bırakan bir görüntüydü bu. Başını kaldırıp üstüme tutmaya çalıştığım yorganı çekti üstümden. Yorganı tutmak için uzattığım elimi tutup yatağa geri çekti sonra da. Onun gücü karşısında nokta gibi kalan direncimi saliselik bir zamanda yenip kolunun arasına aldı bedenimi. Ağzının içinde bir şeyler söyleyip omzuma ıslak bir öpücük bıraktığında "Barış" diye mırıldandım. Umurunda olmadı. Dudakları yavaşça göğsümün üstüne doğru kayarken parmağı belimin kıvrımında yavaşça hareket etti. "Sen." dedi sonunda dudaklarını tenimden ayırıp, "İç çektirmiyorsun.". Kafamı geri çekip gözlerimi kısarak baktım yüzüne. Hafif bir gülümseme dolaştı yüzünde, "Nefesimi alıp gittiğin için çekemiyorum bebeğim, kısma öyle gözlerini kötü kötü.".

Bir anda yumuşamama gülüp "Kızmaya hazırlanırken böyle hazırlıksız yakalarım işte." dediğinde dudağımı ısırıp baktım yüzüne. Bir şey demeden böyle saatlerce durabilirmişim gibi geliyordu. Sanki yüklerimden arınmışım gibi hissediyordum. Ya da arınacak olmanın verdiği bir rahatlık vardı üstümde. Ama gerçekten basılarak 'arınmak' istemiyordum. O yüzden yüzümü ekşitip "Kalkmamız lazım." dedim. Bütün nefesi çıktı güzel dudaklarının arasından ve başını göğsüme gömdü. Boğuk boğuk "Evet galiba." dedi, "Zaten Demir'e eve kız atmayacağım diye söz vermiştim. Sözümü de bozmuş oldum.". Başına bir şaplak yediğinde gülerek kalktı, "Gerçi ben atmadım, kız beni attı teknik olarak.".

-Sen biraz kaşınıyor musun bugün?

Ellerini başının altında birleştirip dilini şaklattı damağında, "Cıks. Keyfim yerinde.". "O belli canım." deyip kazağımı geçirdim üstüme, "Kalk giyin ama artık. Yapmamız gereken çok önemli bir iş var bak.". Aklıma gelenle duraksayıp düşünmeye başladım.

CapellaWhere stories live. Discover now