Güneş

3.8K 298 465
                                    

Norah Jones - Sunrise

Bu bir ilkti. Gerçekten ilkti. Barış uyuyordu ve ben uyumuyordum. Üstelik deli gibi de uykum vardı. Gözlerim açık bile duramıyordu. Göz kapaklarımın içi iğnelerle döşenmiş gibiydi. Her yerden batıyordu. Ama uyumuyordum inatla. Uyuyamıyordum. Sanki uyursam gidecekmiş gibi geliyordu çünkü. Gözlerimi kapasam da ellerimde hissetmem lazımdı. Onu hissetmezsem yok olacak gibi geliyordu. O yüzden ne kadar batsa da gözlerim bırakmıyorlardı kendilerini uykuya. Kapalı da olsalar uyumuyorlardı.

Yukarı kırık döküklüğümüzü toplayıp çıktık desem yalan olurdu. Parçalarımızı peşimizde sürükleyerek çıktık. Sesini çıkarmadı hiç. Eve girdiği gibi hiçbir şeye bakmadan odaya doğru yürüdü sadece. Balkonunun kapısını kilitleyip hızla gittim arkasından. Beklediğim Barış çoktan soyunup yatağın içine girmiş bir Barış'tı. Malum ilk günümüzde bile bunu yapmıştı çünkü arsız sevgilim. Ama bulduğum Barış bambaşkaydı.

Yatağın içinde değildi en başta, üstündeydi. Üstündekilerden de kurtulamamıştı. Oldukça giyinikti. Yatağın hemen yanındaki küçük pencereden dışarıyı izliyordu. Gözlerini kırpmadan dışarıya bakıyordu. Adım atmaya korkarak kaldım kapının girişinde. Ama hissetmiş gibi "Uyutmayacak mısın?" diye sordu. Gözleri hala penceredeydi. Bana dönme gereksinimi duymamıştı ama varlığımı hissedebiliyordu.

Minik adımlarla yanına gittim cevap vermeden. Gözlerini ayırmadı yine pencereden. "Güneş doğar mı?" dedi onun yerine. Pencereyle arasına girdiğimde kaldırdı yarı kapanmış gözlerini bana. "Uyutacak mısın?" diye sorduğunda istemsizce sakallarında gezdi parmağım, "Uyutacağım bebeğim.". Üstünü çıkarmaya yeltenecektim ki öyle olduğu gibi devrildi yatağa. Gözleri üstümde, gitmemi beklerken bir şey diyemedim. Hemen yatağın öbür ucundan girdim yatağın içine. Ama Barış yatağın içine girmek yerine yorganın üstüne kıvrıldı misafir gibi. Bana cezası buydu demek. Uyuyunca örtebilirim diye düşünerek baktım yüzüne. Bir şey demeden sarıldı karnıma. Gözlerini kapatıp öylece durdu. Uyutmam için, uyumak için. Ben de sevdim saçlarını, yüzünü; uyutmak için, uyuması için.

Saatlerdir yaptığım da bundan farklı değildi aslında. Sevip duruyordum. Oysa birkaç dokunuştan sonra uyumuştu Barış, biliyordum. Nefesi düzene girmişti hemen. Ama diyorum ya gözlerim kapalı olacaksa dokunmam gerekiyordu. Yoksa giderdi. Ve ben katlanamazdım gitmesine. Bir gece bile sürmeyen minik kırgınlığımız yetmişti bana. Daha fazlasını istemiyordum.

Uyumamak için sürekli bir şeyler düşünüyordum o yüzden. Ama güzel şeyler değildi bunlar. Çünkü hayal kurmak çocukluğumdan beri kendimi uyutma yolum olmuştu. Öyle her çocuk gibi şanslı değildim ben. Ne annem ne babam uyuttu beni küçükken. Karanlıktan korkuyorum demek yoktu. Uyuyamıyorum demek de yoktu. Uyumak zorundaydın. Yoksa... Yoksasını istemezdin. O yüzden tek seçeneğin vardı. O zamanlar başlamıştım aklımdan hikayeler uydurmaya. Çünkü fark etmiştim ki o hikayeleri kurarken uyuyuverirdim. Gün içinde hiç düşünmezdim bile hikayeyi. Ama yatağa girdiğim an bir gece önce nerede kaldığımı bulmaya çalışırdım hep. Bulduğum anda da devam ettirirdim.

Kimbilir kaç hikaye doldurmuştu böyle gecelerimi. Biterdi sonuçta ya hikayeler, yenisini bulmak zorunda kalırdım. Çünkü o tıkanıklıkta kalmak daha da açardı insanın uykusunu. Tıkanıklığı mutlu bir sona bağlayıp yenisine başlardım o yüzden. Hikayeler kurtarırdı gecelerimi. Eskidendi o ama... Artık Barış kurtarıyordu. Yanımdaysa bir şey düşünmeme gerek kalmadan dalıveriyordum uykuya. Benim problem mıknatısımdı Barış sanki. O varken bütün problemlerim ona çekiliyordu, ben bir şey hissetmiyordum. Elleri saçlarımda gezdikçe akıp gidiyordu problemler, kötü düşünceler. Yanımda değilse onu düşünüyordum. Yaptıklarımızı, yapacaklarımızı. Kurduğum bütün hikayelerden güzel geliyordu bana. Çok geçmeden uyuyordum.

CapellaWhere stories live. Discover now