Bulut

3.4K 252 377
                                    

Sertab Erener - La'l

Başım yatakta kollarımın arasında yumuşacık bir şey... Kesinlikle Barış değildi ama o şey. Barış yumuşak değildi çünkü. Başımı rahat ettirebilecek kadar yumuşak ama oldukça sertti kendisi. Kedi olabilecek kadar küçük de değildi. Her neyse çok hoşuma gidiyordu yine de. Biraz daha sıkı sıkı sardım kollarımı o yüzden. Başımı gömdüm içine. Sanki başımı bulutların içine daldırıyormuşum gibi hissettim. Burnumda Barış'ın kokusu süzüldüm yavaş yavaş sanki gökyüzünde.

Uyuyor olduğumun bilinceydim aslında oldukça. Ama aynı zamanda da fazlaca tatlı bir rüyanın içindeydim. Çok ılık değildi tenimi okşayan rüzgar. Denizden geliyordu sanki. Güneş batmak üzere gibi hissediyordum. Öyle bir serinlik vardı. Ve öyle bir sessizlik hakimdi etrafa. Burnum Barış'ın kokusuyla istila edildiği için başka hiçbir kokuyu alamıyordu ama alabilse buram buram tuz kokacaktı her yer, emindim. Ayaklarım soğumaya yüz tutan kumlara gömülüyor gibiydi sanki. İncecik kum taneleri parmaklarımın arasından geçerken gıdıklıyordu her bir parmağımı. Kıkırdamaya korkan bir halim vardı ama. Uyanır mıydım acaba kıkırdasam? Belki de...

Bu kadar huzurun içinde koca bir yük vardı sanki sırtımda. Fiziksel bir yük değildi bahsettiğim tabi ki. İstemediğim bir şey vardı sanki bu tablonun içinde. Ya da istediğim ama burada olmayan. Aklım bir yandan bununla meşgul olurken bir yandan da uyanmam gerektiğini söyleyen kısmı susturmaya çalıştı uzun süre. İstemediğim uyanmak olabilirdi. Çok yorgun hissediyordum kendimi. Gözlerimde kilolarca ağırlık vardı, gözkapaklarım asla açılmazlardı. Eksik peki? Neyim eksikti? Deniz buradaydı, batan güneşin kızıl güzelliği de benimleydi. Parmaklarımı kaşındıran kumların serinliği hep istediğim gibiydi.

Neydi o zaman sıkıntı? Niye böyle eksik gibiydim? Derin bir nefes vermek istedim. Böyle en sıkkınından... Olmadı, çıkmadı ağzımdan bir şey. Bulutum geri ittirdi sanki nefesi. Kabullendim ben de. Sorunlarım vardı zaten, bir de nefesle uğraşamazdım sonuçta. O içimdeki yükü bulmam gerekiyordu. Ama aklım da gözlerim gibi yorgundu. Çok tuhaf bir şey hissediyordum. Rüyadaydım, rüyada olduğumu biliyordum ve uyanmam gerektiğini hissediyordum. Ama uyanmak istemiyordu vücudum. Ben değil, gerçekten vücudum... Bütün gücüyle direniyordu sanki uyanmaya.

Sonra bir şey oldu. İçimdeki tüm savaşı bitiren rüyamdan kopmaya gönüllü olmamı sağlayacak bir şey. Çıplak olduğunu yeni fark ettiğim sırtımdan tüy gibi bir okşama geçti önce. İçimdeki savaşa 'şişşşşt' dedi kısaca. Sonra da tam bel boşluğuma bırakılan ve bütün vücudumu aniden ısıtan bir öpücük takip etti onu. Ve "Bebeğim" diye yumuşacık bir ses. Geçti gitti eksiklik. Kalktı yükler. İstediğimi bulmanın keyfiyle aydınlandı yüzüm.

Şımarıklık yapar gibi bulutuma gömdüm tekrar yüzümü. Ayaklarım kumla denizin buluştuğu noktada denizle yakalanbaç oynarken gözlerim bulutların beyazlığında kayboldu. Başım gökte, ayaklarım suda... Bir öpücük daha hissettim biraz önce hissettiğim yerin hemen birazcık üstünde. Kıkırdadım bu sefer. Korkmadım. Ama biraz daha saklanmak ister gibi mırıldanıp bulutuma sarıldım. "Bebeğim" diye mırıldandı tekrar. Sonra bir adım daha yukarı çıkan bir öpücük... O dudaklar tüm sırtımı yürümeden uyanmaya niyetim yoktu. Demiştim değil mi? Gözlerimde ağırlıklar asılıydı zaten.

Önce deniz ve kumlar yok oldu. Barış'ın dudakları tenimi mühürlemeye devam ederken de batan güneş. Onun yerine yakan güneş geldi. Ama rüzgar gitmedi yine de. Barış'ın kokusu da... Mırıl mırıl sarıldım son kez bulutuma. O da gitti sonra, yastık kaldı kollarımın arasında. "Elçin" dedi bu sefer Barış, "Uyanmayı düşünüyor musun bebeğim?". Kendimin bile anlamadığı sesler çıkardığımda hafifçe güldüğünü duydum. Ense köküme sıcak bir öpücük bırakıp çenesini dayadı kürek kemiğime. "Kahvaltı hazır desem?" diye mırıldandı, "Kalkar mı benim uykucu bebeğim?".

CapellaWhere stories live. Discover now