Tişört

1.5K 117 105
                                    

R.E.M. - Shiny Happy People

Merhabalaaaar!

Merak etmeyin bu bir duyuru değil:) Bir minik bilgilendirme, zira bunun hala bilinmediğini fark ettim:)

Paragraf aralarındaki * işareti aynı ağızdan anlatmaya devam ettiğimizi ama zamanda bir miktar atladığımızı belirtmek için; ===== işareti ise anlatanın değiştiğini belirtmek için kullanılıyor:) 

Hadi bıraktım şimdi, iyi okumalar:)

Gözlerimi kapayıp hafifçe parmaklarımı geçirdim üstlerinden. Labda değil de ofiste olunca hep böyle oluyordu. Belli bir saatten sonra gözlerim iflas ediyordu resmen, görmeyi reddediyorlardı. Bir doktora gitmem gerektiğinin farkındaydım ama korkuyordum da gidersem saçma bir sorun çıkacak diye. Sadece bozuk olsalar tamamdım. Zaten evde dinlendirici gözlüğüm vardı. Ama işe işe getirmeyi sürekli unutuyordum. Ve sonucu da ağrıyan ve kararan gözler ile şiddetli bir baş ağrısı oluyordu.

Kapının açılmasıyla yerimde zıplayınca "Ay çok pardon Elço ya!" diyerek içeri süzüldü Çisil. Gerçek anlamda süzüldü. Kapıyı tam açmadan, sessizce, sanki duvarla bütünleşmiş gibi kayarak... "Gel gel." dedim ama hali pek normal durmuyordu, "Hayırdır?". Omuzlarını silkip "Ne hayırdır?" dedi ama canı sıkkındı, artık o kadar tanıyordum Çisil'i, "Bir haller var sende. Ne oldu neye sıkıldın?".

Sanki başka bir yerdeydi odaya girdiğinde. Bedeni buradaydı ama aklı başka yerdeydi ve sorumla birlikte bir anda o da koşarak yanımıza gelmiş gibiydi. Öyle bir anda ki hem de kocaman bir kahkahayla... Gülmesi bitince "Yok be!" diyerek yanağımdan öptü, "Bir şeye sıkıldığım yok. Hafta sonu planlarımı düzenlemeye çalışıyordum kafamda. Çıkmıyor musun sen daha?".

Muhtemelen erken çıkmam gerekiyordu ama biraz geç gelmiştim bugün işe. Barış'la bir gece önceki doğum günü kutlamalarımız biraz uzun sürmüştü sanırım. Bir de rakıyı biraz kaçırınca sabah uyanmam çok kolay olmamıştı. O yüzden erken çıkamıyordum bugün. Ki çıkmam da gerekiyordu. Bütün gece uğraşmama rağmen Barış bir şey dememiş olsa bile bugün bir şey yapılacaktı muhtemelen bana. O yüzden çok bekletmemem gerekiyordu insanları.

Saatimi kontrol edip "Yarım saat daha." dedim istemeyerek. Önümdeki raporu bitirmeden hiçbir yere çıkamazdım çünkü. Araya hafta sonu girince rapor allak bullak oluyordu genelde. Elinde olduğunu yeni fark ettiğim çantasını omzuna atıp "Çok geç çıkma bence." dedi yüzünde muzur bir gülümsemeyle, "Zaten Cuma diye herkes çıktı bile. Kimse fark etmez erken çıksan. Rahat ol.". Ve kıkırdayarak bir kez daha öpüp çıktı odamdan.

Bir an kafam karışmış gibi baktım arkasından. Doğum günüm olduğunu biliyordu. Hatta şirkette ufak bir kutlama ayarlayan da Çisil'di. Evde bir şey olduğunu da biliyor gibi imalı konuşmuştu ama sanki kendisi gelmeyecek gibiydi. Barış çağırmadı mı acaba diye düşündüm istemsizce. Ya da unuttu mu diye. Ama suyu bulandırmak istemedim şu noktada. Önce eve gidip ne olduğunu görmem gerekiyordu sonuçta. "Hadi hadi" diye mırıldandım kendi kendime, "Bitir raporunu da git evine Elço. Entrikaları sonra düşünürsün.".

*

Tahmin ettiğimin tam tersine sessizdi apartman. Kaşlarımı çatıp "Acaba yok mu ki bir kutlama?" diye düşündüm. Niye bu kadar kaptırmıştım kendimi bir kutlama olacağına kendim bile anlamamıştım aslında. Belki de yapmayacaklardı. Sonuçta bugün gelebilecek olan herkes arayıp kutlamıştı zaten doğum günümü. Hiçbiri de akşama görüşecekmişiz gibi konuşmadı aslında telefonda. Belki de dünkü kutlama tek kutlamaydı ve aslında hiç de itirazım olmazdı bu duruma.

Bu durumun bende yaratacağı tek sinir bozukluğu Barış'ın bugün çalışacağı anlamına gelmesi olabilirdi. Çünkü dün kutlamış olsak da ben bugünü de Barış'la geçirmek istiyordum. Evet şımarıklıktı belki yaptığım ama istediğim buydu kesinlikle. Barış evde yoksa da ben bara giderdim yorgunluk falan dinlemeden. Masada uyusam da Barış istiyordu bu ponçik kalbim çünkü bugün.

CapellaWhere stories live. Discover now