Sessiz

3.1K 222 283
                                    

Kid Wise - Ocean

Barış'a sorsalar 'Elçin'in en çok hangi halini seviyorsun?' diye adım kadar eminim ki 'huysuz' der düşünmeden. Ben huysuzluk yaptıkça güler mi bir insan, gülüyor işte her seferinde. O güldükçe benim sinirlerim daha da kalkıyor daha da huysuzlanıyorum. Ben daha da huysuzlandıkça Barış daha da keyifleniyor. Bu döngü böyle devam ediyor uzun süre. Ta ki Barış "Gel buraya huysuz bir öpeyim sakinleş." diyene kadar. Asla değişmiyor, o deli etse de o sakinleştiriyor çünkü her seferinde.

İşte şu an tam da o döngünün içindeydik. Tepemizden vuran güneş beni olması gerekenden fazla yakıyordu. Ama Barış beyimizin keyfi yerindeydi. Bir kocaman kamp çatası sırtında, bavul ve çadır malzemeleri elinde yürüyordu ama ıslık çala çala keyifle. Ben iki gram eşyayla bitmiştim ve söylenip duruyordum. Bu da Barış'ı daha da keyiflendiriyordu haliyle.

"Hayır arabayla gelebilirdik bak şuraya kadar!" dedim nefes nefese elimi kaldırıp ilerimizdeki alanı göstererek. Başını geriye atıp dilini şaklattı damağında. "Kızım hassas benim." dedi ciddi ciddi, "Buralara gelse zarar görürdü.". Sinirle önüme düşen saçı geriye üflerken "Kızına başlayacağım Barış şimdi." diye tısladım. Sonunda bana dönüp gözlerini büyütmüş ayıplar gibi baktı. "Ne kadar ayıp Elçin!" dedi çok ciddi bir ifadeyle, "Senin gibi narin bir kıza yakışıyor mu?".

Sevimliliğe bak şimdi! Tam bir serserisin Barış!

İçten erisem de kızgınlığımı korudum. Yüzümü hiç değiştirmeden "Bana mahalle teyzeliği yapma Barış." diye söylendim, "Kollarım koptu. Kızını düşündüğün kadar beni düşünseydin biraz.". "Senden çocuk yapmam ben he!" diyerek işi şakaya vurmaya devam etse sırtındaki çantayı yere indirdi. Ben kaşlarım çatılı ne yaptığını anlamaya çalışırken "Sen çocuğu da kıskanırsın kesin. Yazık yavruma." diye şebekliğe devam etti.

-Sen ne yapıyorsun Barış?

Sırıtarak "İyiyim bebeğim çok şükür." deyip çantayı önünden olacak şekilde taktı, "Sen nasılsın?". Ve ben daha ne yaptığını anlamadan bileklerimden tutup sırtına çekti beni. Bir minik çığlık atıp tepinsem de "Bebeğim tepinme hiç yardımcı olmuyor. Sarıl bakayım biraz boynuma." diyerek yürümeye başladı. "Barış deli misin?" diye cırladım, "Bıraksana! Belin falan ağrıyacak.". Başını sallayıp sırtında hoplattı beni. "Asla bırakamam Elçin hanım." dedi. Yüzünü göremesem de çok ciddi olduğunu sesinin tonundan anlayabiliyordum, "Kızını düşündüğün kadar beni düşünseydin gibi bir suçlamayı kabul edemem. Gerekirse omzuma oturturum seni, öyle gideriz.".

Deliydi benim sevgilim. Su katılmamışından hem de... Utansam da kıkırdadım deliliğine o yüzden. "Tamam." dedim kıpırdanıp, "Laf etmeyeceğim. Hadi inmeme izin ver. Çok yükün var zaten.". Dilini damağında şaklattığını duydum. Aslında kollarımı bıraksam inerdim ama sonra gerçekten omuzlarına falan oturtabilirdi beni. Belki daha rahat olurdu ama yapabilecekleri boynuna sıkı sıkı sarılmamı söylediğinden durdum öyle. "Tüy gibisin zaten Elçin. Hem geldik." diyerek biraz daha yürüdü ve açık alanın ortasına eşyalarla birlikte bıraktı beni.

Durmak için daha güzel bir yer seçemezdi sanırım. Yüksekçe bir tepeydi durduğumuz yer. Etrafında ağaçlar olduğu için hafif rüzgarlıydı ama çadırı uçuracak kadar bir rüzgar değildi bu. Ağaçların arasından deniz gözüküyordu. Öyle huzurlu bir yerdi ki bütün gün böyle oturur izlerdim etrafımı. İzlerdik de muhtemelen önümüzdeki bir haftada.

Derin bir nefes çektim içime. Barış'ın kolları hemen buldu yerini, sarıldılar belime. Çenesi de yerine yerleştiğinde gülümsedim huzurla. Biraz önceki huysuzluktan da şebekliklerden de eser kalmamıştı ikimizde de. Öyle huzurla duruyorduk deniz karşımızda. "Beğendin mi?" diye fısıldadığında gülümsemem büyüdü, "Göreceğiz. Şimdilik başlangıç güzel.". Hafifçe gülüp köprücük kemiğimin oluşturduğu boşluğu öptü uzun uzun. "Devamı da güzel olacak." dedi kendinden çok emin, "Ama önce çadırı kurmama yardım etmen gerekecek bebeğim.".

CapellaWhere stories live. Discover now