Git

2.4K 226 367
                                    

Sezen Aksu  - Git

Minik, minicik bir kurt... Tırnak ucu kadar belki. Belki daha da küçük. Düşer. Ama düştüğü yerde uslu uslu durmaz. Asla hem de! Yavaş yavaş zayıflatır etrafını kendini şişmanlatırken. Gücünü kemirir, içini kemirir, bir gıdıklanma hissedersin sadece. Sinsidir çünkü. Fark ettirmez kendini. Belirtileri de vardı oysa.

Nefes alımı zorlaşır mesela. Gerçekten değil elbette. Ama nefes alırken bir şeyin engellediğini hissedersiniz. Sanki tüm gücünüzle ciğerlerinize doldurmak isteseniz de havayı olmaz bir türlü. İradeni zayıflatırken seni sadece tek bir şeye odaklatır. İstemediğin, düşünmeyi reddettiğin şeye... İçinde bir karaltı gezer sanki. İçini gıdıklayan odur aslında. Kara bir tül gibi yavaşça değer sinirlerine. Değdiğini değil ama o gıdıklamayı hissedersin. Uyarılırsın neye uyarıldığını bilmeden. Hepsi o tek, minicik kurt yüzündendir işte.

İnsan yaşamında sıkça tecrübe eder aslında bu kurt meselesini. İstemese de... Kurda yenik düşüp düşmemek de bu yüzden sizin elinizdedir. Bir, iki, üç... Bir yerde öğrenmeniz gerekir. Ona 'uymamanız' gerektiğini bilmeniz gerekir. Ama maalesef durum genelde tam tersidir. Aynı şimdi olduğu gibi...

İçimden çok kuvvetli bir ses daha ilk kelime ağzımdan çıktığında avaz avaz bağırdı aslında, "Yapma!". Sanki uzaklaştım bedenimden, an be an izledim olanları. Elim kolum bağlı, ağır çekimde, o asla sormamam gereken soruyu soruşumu uzaktan izledim. Oysa ne güzel gözüküyorduk birkaç saniye önce. Barış'ın kolları etrafımda kocaman evin kocaman bahçesinde, o kadar kalabalık içinde yine kendi dünyamızdaydık. Barış seviyordu beni. Ben mayışmıştım kollarında. Saatlerce durulurdu o huzurla.

Ama huzur benim işim değildi. Kesinlikle değildi hem de. Varsa kovalıyordum, yoksa yaratmıyordum. Barış nasıl benimle huzur buluyor mesela asla anlayamıyordum. Çünkü tam bir huzurbozardım. Aynı o uzaktan izleyip kendimiz olduğunu bilmeme rağmen iç çekecek güzellikte olduğumuzu kabul ettiğim anda huzurumuzun tam üstünde tüy dikmem gibi. O yüzden Barış'ın aniden arkamdan çekilmesiyle vücudumun bocalamasını normal karşıladım. Barış'ın yapacağı her şeyi normal karşılayabilirdim aslında şu anda. Hak etmiştim çünkü yapacağı, diyeceği her şeyi.

Ama tabi ki her zamanki şaşırttı beni. Tam karşıma dikilip elini uzattı. Elimden tutup kapı dışarı mı koyacak acaba düşünerek baktım yüzüne. Ben onu yapardım çünkü. Dedim ya, hak ediyordum şu an her şeyi. Israr eder gibi salladı hafifçe elini. Gözlerinin içine bakamadım. Korkuyordum çünkü orada göreceklerimden. Haksız olduğumu bilsem de o aptal kurt kemirmeye devam ediyordu çünkü. Barış'ın bu kadar sakin karşılaması da pek yardımcı olmuyordu.

Ben çimenlere dalıp düşüncelerimde boğulurken "Elçin" dedi Barış sert bir sesle. Düşünmeden bıraktım elimi eline. Sıkıca kavrayıp kaldırdı beni ve daha dengemi sağlamamı bile beklemeden, kalabalığı umursamadan o koca koca adımlarıyla evin içine doğru ilerlemeye başladı.

Sakin mi demiştim ben? Yok canım, fırtına öncesi sessizlikmiş o. Adamın eli bile ateş saçıyor şu an.

"Barış" diye mırıldandım ama elimi daha sıkı tuttu sadece. Adımları o kadar büyük ve hızlıydı ki arkasında deyim yerindeyse koşmak zorunda kalıyordum. Ama bu koşma merdivenlere geldiğimizde oldukça zor oldu benim için. Birkaç kez takıldıktan sonra "Düşeceğim ama!" diye mızıldandım çocuk gibi. Ve aniden duran sevgilimin poposuna tosladım aynı saniyede.

Gözlerimi kaldırdım sonunda. Durmuş sinirle bana bakıyordu. Gözleri gerçekten ateş saçıyordu şu an. İlk defa böyle bakıyordu bana belki de. Kızdırıyordum Barış'ı oysa. Çok kızdırıyordum hem de. Ama ilk defa gerçekten sinirliydi bana. Bunca aydır her türlü saçmalığı yapmıştım ama bu kadar kızdıramamıştım Barış'ı. Tebrik etmek gerekiyordu o yüzden beni.

CapellaWhere stories live. Discover now