Rahatsız

1.4K 127 90
                                    

Naive New Beaters - Heal Tomorrow

Barış'ı ilk tanıdığım an "Bu ne rahatlık yahu?" diye geçirmiştim içimden. Gıcık edici bir rahatlığı vardı çünkü. O zaman gıcık edici olmasının sebebi bu rahatlığın arkasında yatan sebepti, çok fazla 'ilişki'. Rahattı çünkü alışkındı. Rahattı çünkü farkındaydı gördüğüm anda beni sarsan bir elektrik dalgasının beni çarptığını ve yanında oturduğum sürece de vücudumdan o elektriği asla atamadığımın. Hatta hala şu günde bile atamamış olduğumun da farkındaydı muhtemelen...

O gıcık rahatlığının aslında çok da düşündüğüm şeylerden kaynaklanmadığını Barış'ı tanıdıkça anlamaya başladım sonra. Evet tabi ki düşündüklerimin de etkisi vardı elbet ama gereğinden fazla önyargılı davranmıştım o zaman Barış'a. Çünkü adam rahattı! Öyle dümdüz rahat! Sadece benimle konuşmasında değil hayatının her alanında böyleydi.

O gıcık rahatlık buna evrilmişti işte ben Barış'ı tanıdıkça. Gıcıklığı bu sefer de ben heyecandan ya da stresten ölürken Barış'ın "Amaaaan bebeğim ne taktın!" der gibi davranışları ya da bire bir bunu demesi oldu. Ama o da buydu. Barış'ı Barış yapan buydu. Barış'ı karşı konulmaz ama sinir bozucu bir şekilde çekici yapan da buydu bana göre. Bana öyleydi en azından.

Ama şu an, tam da karşımda yeni gelinler gibi dizleri bitişik elleri dizlerinin üstünde oturmuş ve hatta sanırım biraz kızarmış etrafına bakınırken hiç rahat değildi. Barış rahat değildi! Her ne kadar haline şaşırsam ve hatta bolca üzülsem de içimde bir minik yer vardı, ki kendisi muzip Elçin'in kaynağıydı bence, haliyle inanılmaz eğleniyordu. İstemeden de olsa...

Barış'ı ilk defa böyle görüyordum çünkü. Ki oldukça stresli zamanlardan geçmiştik. Benim için en azından... Ailesine söylemek olsun, kendimi bir anda bütün geniş ailenin içinde bulmam olsun, düğünümüz olsun, evleneceğimizi söylememiz olsun hatta babamın cenazesi olsun; hiçbirinde Barış'ı böyle rahatsız görmemiştim. O üstünden asla atamadığı rahatlıkla karşıladı bütün olayları bugüne kadar. Belki ayrılığımız hariç... Ve şu an bu rahat olmayışı içimi minik minik gıdıklıyordu istemeden de olsa.

"Hayır niye söylemiyorsun ki baştan?" diye söylenmeye devam ederken annem, Barış olduğu yerde put gibi oturmaya Mine Barış'a bakarak kıkırdamaya ben de anneme karşı kabaran sinirimi bastırmaya devam ediyorduk. "Anne abartacak bir şey yok ama." diyerek bir sesli nefes daha verdim. Geldiğinden beri söylediği tek şey buydu çünkü. Başka bir şey söyleyemiyor olmasınaydı sanırım en büyük sinirim. Hayatımla alakalı en küçük bir şey bilmeyişi ve bununla da asla ilgilenmeyişi ya da en azından ilgilenir gibi bile yapmayışınaydı en büyük sinirim.

Geldiğinden beri sadece "Niye söylemedin?" diyordu. Çünkü 'annelik' bunu gerektiriyordu ya onun gözünde. Anne olarak yanımda bulunması gerekiyordu. Yoksa etraf ne derdi? En büyük derdinin Gamze teyzelere bu şekilde bir anne olarak gözükmek olduğundan emindim mesela şu an. Yeni bir 'gösteri' yapacak kitlesi vardı çünkü. O gösteriyi Ayla teyzeyle Fırat amcaya yapamamıştı. Çünkü hiçbir zaman bilmeseler de tam olarak ne olduğunu, biliyorlardı annemlerin bana ilgisizliğini. O yüzden daha tanıştıkları an Ayla teyze 'Biz bunları yemeyiz, başkalarına oyna' mesajını vererek kesmişti önünü.

Ama Gamze teyzeler öyle değildi. Ayla teyzelere anlatmadığım gibi tabi ki Gamze teyzelere de hiç anlatmamıştım bu durumu. Ama Barış'tan önce onlar tanıyordu beni. 'Tatlı' Elçinlerinin neden her zaman bir miktar buruk olduğunu anlıyorlardı. Ama anlamaları yüzüme vurmaları demek değildi tabi ki. Muhtemelen zaten Barış'la beraber olduğumuzu öğrenene ve hep beraber daha sık vakit geçirmeye başlayana kadar da çok çok farkında değillerdi durumun. Bayram gibi özel günleri onları geçirmeye başlayana kadar ya da.

CapellaΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα