Karamelli Moka

4.4K 294 643
                                    

Vega - Elimde Değil

Derin bir susuzlukla gözlerim açılmaya zorlandı. Uyuşuk bir şekilde açtım gözlerimi. Pencereden sızan titrek ışık güneşin doğmak üzere olduğunun haberini veriyordu. Bir nefes alıp kolunu belime sarmış göğsümün üstünde uyuyan Elçin'e baktım. Yorgundu sevgilim. Açmazdı daha uzun süre gözlerini. O kadar çok ağlamıştı ki şişlikten de açamayabilirdi zaten.

Daha birkaç saat önce yatabilmiştik. Çok bir şey anlatmamıştı yine Elçin. Derin derin iç çekmişti sadece. Sessiz sessiz ağlamıştı kucağımda. İçinde o kadar çok şey vardı ve bu öyle belliydi ki... Anlatmıyordu ama. Anlatamıyordu belki de. Zordu çünkü. Ağzından çıkan her bir kelimenin canını acıttığı çok belli oluyordu. Geçmişe gitmek istemiyordu. Anlayabiliyordum da. Ama gözünün önünde hep o geçmiş olduğunun da farkındaydım. İnce bir perdede oynuyordu geçmiş. Elçin de izliyordu; sesini çıkarmadan, varlığını belli etmeden. Yarası hep açık dursun diye gözünü kırpmadan izliyordu sadece.

Evet yarasının kapanmasını istemiyordu. Belki kapanırsa içinin soğuyacağından korkuyordu, bilmiyorum. Anlattığı küçücük kesim bile canımı yakmıştı benim. O bunları yaşamıştı. Daha fazlasını hatta. O yüzden o nefretini hep taze tutmaya çalışmasını anlıyordum. Diyemezdim zaten bir şey, haddim de değildi. İçimden gidip babasının ağzını burnunu dağıtmak istesem de yapamazdım. Onun ailesiydi çünkü, bense dış kapının dış mandalı.

Annesine karşı daha ılımlıydı ama. Annesinin de babasını çekmek zorunda oluşu yumuşatıyordu belki. Hem anlattığı kadarıyla tatlı biriydi de annesi. Yine de onunla da arasında bir mesafe var gibiydi. O mesafeyi kapatmaya iki taraf da uğraşmıyor gibi olsa da mesafeyi büyütmüyorlardı da anlattığına göre. Konuşuyorlardı mesela her hafta. Haftada bir çalan alarmının gizemini de bu sayede öğrenmiş oldum.

Yorgundu benim bebeğim. Çocukluktan kalan bir yorgunluğu vardı. Gülüşünde hep saklı olan hüzün bundandı demek. Ama gülüyordu yine de. Hem de bütün dünyayı aydınlatacak güzellikte bir gülüşle. Geçmişe takılıp kalmak yerine geçmişini kabul edip geleceğini ona göre şekillendiriyordu. Güçlüydü. Çok güçlü! Oturup sürekli geçmişi için ağlamıyordu kimseye. Olmuş, bitmiş, kabullenmiş ve geride bırakmıştı onları.

Ama işte patlak veriyordu bazen. Dün gece gibi. Belki de bilmem gerektiğini düşündüğünden bilerek araladı geçmişin kapısını. Küçücük yerden görebildiğimi gördüm ben de. O kadarı ikimiz için de yetti. Sonrası sessizlikle geçti gecenin. Minik yudumlarla içilen rakı, Elçin'in iç çekmeleri eşlik etti sessizliğe. Belki arada anlattığı küçük hikayeler bir de. Ama yordu bebeğimi. Seve seve uyuttum ben de göğsümde. Sevilmeyi en çok hakkeden insandı çünkü.

Kupkuru olmasaydı ağzımın içi hiç bozmazdım da keyfimizi

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Kupkuru olmasaydı ağzımın içi hiç bozmazdım da keyfimizi. Öyle güzel uyuyordu ki çünkü... Ama avuç avuç tuz yemişim gibi yanıyordu içim. O yüzden yavaşça kaldırdım bebeğimin kolunu. Güzel yüzünü de avucuma dayayıp başını yastığa bıraktığımda bir kez daha baktım. Uyumaya devam etti hiçbir şey olmamış gibi. İç rahatlığıyla kalkıp salona ilerledim. Bacaklarıma dolanan kediye bakıp güldüm, "Naber kedi? Görüşemedik çok.". Soruma sesli bir 'miyav'la cevap verdiğinde "Bağırma canım tamam. Sen asabi oldun bu ara iyice." deyip mama kabına baktım, "He biz sana yemek vermeyi unutmuşuz. Haklısın o zaman asabi olmakta. Gel annen yokken kıyak geçeyim sana da ıslak mama vereyim.".

CapellaWhere stories live. Discover now